İktidar’ın Muhteşem Yüzyıl’a Yönelik Tepkileri
Muhafazakâr-milliyetçi ideolojilerin tarihle kurdukları bağ, bu ideolojiler için hayati bir önem taşır. Bu bakımdan Muhteşem Yüzyıl dizisine yönelik tepkilerin, genellikle sağ-kanat, muhafazakâr ve milliyetçi ideolojilerden yükselmesi rastlantı değildir. Bu eleştirilerin başında,“tarihin çarpıtıldığı, doğru aktarılmadığı” iddiası gelmektedir. Muhafazakâr-milliyetçilerin pek çok kez doğrudan sokağa çıkarak tepki gösterdikleri diziye, iktidarda bulunan ve muhafazakâr bir parti olan AKP de eleştiriler yöneltmiştir. Bu bağlamda siyasal yelpazenin sağında bulunan kesimlerin diziyle kurdukları bağ önemlidir. Zira Türkiye’deki sağ ideoloji için, Türklük ve İslam tam bir uyum içerisindedir ve uyuma zarar verecek temsiller kabul edilmezdir. Yine iktidar partisi AKP için de dizi, oldukça önemlidir. Nitekim AKP, kitlesindeki çoğunluğun Osmanlı ile kurduğu olumlu ilişkinin farkındadır ve yeni-Osmanlıcılık tezleri üzerinden Türkiye’de hegemonik bir güç olma iddiasındadır. Osmanlı mirasını reddetmek; iktidarın, muhafazakâr cenah üzerindeki kontrolünü kaybetmesi anlamına gelir ki bu AKP’nin güç kaybetmesi demektir. Dolayısıyla sağ-kanatta yankı bulan tepkilerin benzerlerinin, eş zamanlı olarak AKP içerisinde de yükselmeye başlaması tesadüf değildir. Dizi, yeni-Osmanlı fikrine hasar veren bir tavır takınırken, bu akımın temsilcisinin (AKP) sessiz kalması beklenemezdi. Muhteşem Yüzyıl dizisi, her ne kadar bir tarih anlatısı olsa da, kurmaca yapısı üzerinden bugüne hitap etmekteydi. İzler kitlenin dizi üzerinden, olası bir “olumsuz Osmanlı” algısına kapılması, yeni-Osmanlıcılık fikrini de çok çabuk yerinden edebilirdi. Bu kaygıyla, AKP’li siyasetçi ve hükümet üyeleri ardı arkası kesilmeyen tepkileriyle, diziye müdahale etme gereği hissetmişlerdir.
Muhteşem Yüzyıl’da kadının gücüne dair yapılan vurgu ve kadının anlatıda merkezi bir rol üstlenmesi, eleştirilerin bir diğer sebebidir. Bu güçlü vurgu, tarihi daha çok eril bir perspektifle analiz etmeye alışkın muhafazakâr-milliyetçilik için sorunludur. Yine kadın ve kadın bedeniyle yakından ilgili olan haremdeki yaşantının kurmaca da olsa, gözler önüne serilmesi, “mahremiyet”in yitirilişi eleştirilerine sebebiyet vermiştir. Harem içerisinde, “zina yapılmış, içki içilmiş olunması” ihtimali bile, kolaylıkla Osmanlı’ya dair algıyı yıkabilir. Yani, muhteşemliğiyle bilinen Sultan’ın farklı kadınlarla beraber olması korkutucudur, ahlak ve namus kavramlarına büyük önem veren muhafazakârın bu türden bir tutumu kabul etmesi kolay olmayacaktır. Çok düşük de olsa, kurmacanın gerçeklikle karıştırılması, tahammül edilemez bir ihtimaldir.
Diziye yönelik ilk tepkiler, BBP ve Saadet Partisi gibi milliyetçi-muhafazakâr partiler ile dönemin AKP’li Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Aliye Kavaf’tan gelmiştir. BBP İstanbul İl Başkanı Bayram Karacan, “Harem bir genelev gibi, Osmanlı padişahı da şehvet düşkünü gösteriliyor. RTÜK'ten bir isteğimiz olacak. Bu tür filmleri izlemeye alsınlar. Gereken neyse yaptırım uygulansın" derken, Bakan Kavaf, “600 yıl boyunca üç kıtaya hükmetmiş bir imparatorluktan bahsediyoruz. Osmanlı'yı o şekilde anlatmak doğru değil. Harem’le ilgili bu yaklaşım oryantalist bir bakış açısı. Hâlbuki Osmanlı İmparatorluğu çok daha büyük ve geniş bir yapı”4 demiştir.
Her iki açıklamada da, “Kanuni, Osmanlı ve Harem” vurgusu öne çıkmıştır. Hatırlanacağı üzere dizinin ilk bölümünde, Hürrem Sultan’ın hareme getirilişi, haremde kadınlara yönelik uygulamalar (padişah için hazırlanışları vs.) anlatılmıştı. Yine dizinin ilerleyen sahnelerinde, Hürrem etkili bir dansla padişahı kendisiyle beraber olmaya ikna etmişti. Hareme dair böyle bir tahayyülü olmayan iki ismin de cinsellik üzerinde durması, muhafazakâr-milliyetçi ideolojinin ahlaka yaptığı vurgudan ileri gelmektedir. Nitekim “genelev” ve “şehvet” geleneksel bağları güçlü olan kesimler içerisinde ahlaksızlığı çağrıştırmaktadır. Harem’in geneleve benzetilmesi ve şehvetin olumsuzlanması, Sağ’ın ahlak anlayışını göstermesi açısından önemlidir. Dizinin Osmanlı’ya dair bakış açısını “oryantalist” olarak tanımlama girişimi ise ötekileştirici bir tutumdur. Burada dizi ekibi, Osmanlı tarihine Batı gözlükleriyle bakmakla ve gerçekliği çarpıtmakla itham edilmiştir.
Diziyi Türkiye gündemine sokan esas eleştiriler ise, dönemin başbakanı ve AKP genel başkanı, Recep Tayyip Erdoğan tarafından dile getirilmiştir. Muhalefetin hükümetin dış politikasına yönelik tepkilerine cevap verirken dizi hakkında sarf ettiği şu sözler, Erdoğan’ın diziye yönelik yaklaşımını gözler önüne serer:
“Ne diyor Muhalefet? Sizin Gazze'de ne işiniz var? Siz Suriye ile neden ilgileniyorsunuz? Lübnan, Kosova, Irak, Azerbaycan, Afganistan, Myanmar ve Somali'den size ne ...biz 7 milyarlık bu dünyanın içinde yaşıyoruz. Bizim görevimiz nedir, bunu çok iyi biliriz. Ecdadımızın at sırtında gittiği her yere biz de gideriz, her yerle biz de ilgileniriz ama bunlar televizyon ekranındaki ecdadımızı zannediyorum o 'Muhteşem Yüzyıl' belgeselindeki gibi tanıyor. Bizim öyle bir ecdadımız yok. Biz öyle bir Kanuni tanımadık. Biz öyle bir Sultan Süleyman tanımadık. Onun ömrünün 30 yılı at sırtında geçti. Sarayda o gördüğünüz dizilerdeki gibi geçmedi. Bunu çok iyi bilmemiz, anlamamız lazım. Ve ben o dizilerin yönetmenlerini de o televizyonun sahiplerini de milletimizin huzurunda kınıyorum. Ve bu konuda da ilgilileri uyarmamıza rağmen yargının da gerekli kararı vermesini bekliyorum. Böyle bir anlayış olamaz. Bu milletin değerleriyle oynamaya, milletçe gereken dersin, milletçe gereken cevabın hukuk içinde verilmesi gerekir.”5
Diziyi geleneksel/resmi tarihin dışına çıkmakla ve gerçekleri çarpıtmakla suçlayan Erdoğan’ın “ecdad”a yaptığı vurgu önemlidir. Keza genelde muhafazakâr-milliyetçiler, özelde de AKP iktidarı Cumhuriyeti, Osmanlı’nın devamı olarak gören bir anlayışı benimsemişlerdir. Yani Kemalist ideolojinin aksine muhafazakârlık, Osmanlı ile cumhuriyet arasında bir kopuş değil, süreklilik fikrinin olduğunu savunur. Bu doğrultuda Osmanlı padişahlarını da, Türkiye toplumunun atası/ecdadı ve geleneksel değerleri olarak görür. “…ecdadımızın ilgilendiği her şeyle biz de ilgileniriz”cümlesi, gerek içeriği, gerek bağlamı açısından oldukça önemli bir duruma işaret eder. Tekrar etmek gerekirse Erdoğan, bu konuşmayı muhalefetin dış politikaya yönelik eleştirilerine cevap vermek üzere yapmıştır.
Kanuni tahayyülünü de, “güçlü erkek ecdad” şeklinde betimleyen Erdoğan’ın Osmanlı mirası üzerinden idealize ettiği hedefler, muhafazakârlığın temel motivasyonlarındandır. Kanuni üzerinden yürütülen tartışma, aslında talep edilen toplumsal hafızayla da ilgilidir. Muhafazakâr- milliyetçilerin, Osmanlı’nın erkek sultanlarına karşı duydukları abartılı ilgi, sultanları hafızanın kurucusu olarak görmelerinden kaynaklıdır.
Dönemin başbakanı Erdoğan’ın diziye yönelik yaptığı ikinci eleştiri ise şu şekildedir;
“Birileri bizim tarihimizin savaştan, kılıçtan, entrikadan, iç çekişmeden, maalesef haremden ibaret olduğunu iddia ediyor. Bizden olmayan birileri son derece kasıtlı şekilde bizim tarihimizi bize böyle anlatmaya çalışsa da biz kendi tarihimizi böyle göremeyiz, görmeyeceğiz.”6
Açıklamasında, “biz” ve “öteki”ler ayrımını çok net koyan Erdoğan, dizinin içeriğinden çok, neleri daha yoğun işleyip, nelere değinmediğinden bahsetmiştir. Erdoğan’ın “biz” diye tanımladığı kesim muğlâktır ancak esasında ideolojik bir ayrımlaşmadan bahsetmektedir.
Dönemin TRT’den sorumlu başbakan yardımcısı Bülent Arınç da, dizinin yayından kaldırılmasını talep edenler arasındadır. Arınç’ın eleştirilerinde de, diğerlerinde olduğu gibi, Kanuni vurgusu öne çıkmıştır
"Kanuni Sultan Süleyman gibi bütün dünyada ve Osmanlı döneminde büyüklüğü bilinen ve ’Muhteşem Süleyman’ olarak tanıtılan bir insanın harem, içki düşkünü, hatta bazı sahnelerinde söylemeye dilim varmayan bir ilişki içerisinde temsil etmişler... Sadece Atatürk ile ilgili hatırasına alenen hakareti suç sayan bir kanun yürürlüktedir. Bunu diğer tarihi şahsiyetler için de geçerli kılmak herhalde mümkün değil… Gönlümüzden geçen, aklımızdan düşünebildiğimiz, tarihimizin önemli şahsiyetlerini olduğundan başka türlü görerek küçültmeye, aşağılamaya çalışan ne olursa olsun karşılığını bulmalıdır. Diziyle ilgili şikâyetleri süratle dikkate alacağımızı ve kanun çerçevesinde gereğini yapacağımızı söyleyebilirim.”7
Dizinin kurmaca olduğu gerçeğini göz ardı eden Arınç, Osmanlı Padişahını “tarihi bir değer” olarak tanımlamakta ve tıpkı Atatürk gibi yasalarla korunması gerektiğini ileri sürmektedir. Muhafazakâr ideoloji içerisinde “değer” hele de “tarihi değer” kavramının önemi büyüktür. Onun için kimliğin bir bileşeni olan “değer”, kutsaldır ve korunup kollanması gerekir. Atatürk için yürürlükte olan kanunların Osmanlı Sultanları için de istenmesi, Osmanlı mirasının benimsendiğinin de göstergesidir. Yani bu istek yeni-Osmanlıcılık fikri ile uyumludur. Arınç, televizyon alanında o dönem için etkin bir aktördür. Dolayısıyla sözlerinin bu bağlam içerisinde okunması gerekir. Dizi ile ilgili şikâyetlerde karar verici bir pozisyonda olduğunu son cümlelerinden anlayabiliyoruz. İktidar’ın dizi üzerindeki baskısı bu açıklamayla somutluk kazanmıştır.
AKP’nin diziye yönelik tavrı, dizinin yayından kaldırılmasına yönelik olarak TBMM’ye sunulan kanun teklifi ile somutlaşmıştır. Bunun dışında, özellikle siyasal sağdan insanlar kitlesel bir şekilde diziyi, yapım şirketini ve diziyi yayınlayan kanalı protesto etmişlerdir.8
4 http://www.milliyet.com.tr/-harem-genelev-gibi-/magazin/magazindetay/06.01.2011/1335606/default.htm
5 http://www.hurriyet.com.tr/erdogan-zafer-havalimanini-acti-22010262
8 http://kazete.com.tr/haber/ulkucu-islamci-muhtesem-yuzyil-a-karsi_3093