Dilara (Ebru Özkan):
Dilara 30’lu yaşlarının ortalarında iki çocuk annesi, güzel, bakımlı, sosyal hayatın içinde bir kadın. Aileden gelen servetine ilaveten eşi Cihan’ın şirketlerinin de ortağı. Ancak işlerle fiilen ilgilenmek yerine yardım vakıflarında faaliyet gösteriyor. Kötü bir anne değil ama kendini çocuklarına vakfeden bir anne de değil. ‘Cemiyet’ tarafından takdir edilme üzerine kurduğu bir hayatı, evliliği var. Ayrıca eşi Cihan’dan artık beklediği ilgiyi görememekten de oldukça rahatsız.
Bebeklerin karışma hikayesinin ortaya çıkışı, hemen ardından Cihan’ın Gülseren’le yakınlaşması derken, hem itibarını hem de evliliğini dengede tutmak için ve en önemlisi de Cihan’ı tekrar elde edebilmek için mücadele etmek zorunda kalıyor. Kayınpederi Rahmi ile işbirliği yaparak kurdukları tuzaklarla Cihan ve Gülseren’in arasını açmaya çalışsalar da her seferinde tüm planları ellerinde patlıyor.
Dilara’nın bu mücadelesinde ilk etapta bir diğer yardımcısı da hem en yakın arkadaşı hem de avukatı Candan (Ahu Yağtu) Fakat Dilara’nın sürekli ikili oynamasından bunalan Candan, bir süre sonra Dilara ile tamamen ipleri koparıyor. Bununla da kalmıyor, Dilara’dan intikam alma operasyonuna girişiyor. Cansu’nun, Almanya’da bir hapisanede tutuklu bulunan öz babası Özkan’ın Dilara’nın ödediği kefaletle serbest kalıp Türkiye’ye gelmesinden sonra Candan, Özkan’ı kendi safına katıp hem çocukların karışmasıyla ilgili olarak hastaneye tazminat davası, hem de Cansu’yu Gürpınar ailesinden almak için aileye karşı velayet davası açıyor.
Dilara’ya izleyici de Candan gibi zaman zaman kızmış olabilir, ama onun da gururu olduğunu unutmamak gerek. Ancak mantığıyla değil de zaaflarıyla hareket ettiği için bir kumpasa kalkıştığı her sefer kendini ele veriyor. Belki de Cihan’ın her taşın altına bakacak kadar detaycı ve araştırmacı bir tip olduğunu hesap edemediği için yakalanması da bu kadar kolay oluyor. Fakat Dilara hiç pes etmiyor ve ikinci sezonda da pek pes edecek gibi görünmüyor hatta galiba Cihan’ı elde etmek için daha da tekhlikeli oyunlara kalkışacak. Dilara’nın ruhsal ve duygusal durumu bir yana, imajı ve asil duruşu kalp ben. Yer ve zaman ayırt etmeksizin şıklığından ve bakımından ödün vermemesi, “topuklu ayakkabım olmadan asla” felsefesine inanıyor olması (çünkü 31 bölüm boyunca hiç düz ayakkabı giymedi) beni benden alıyor.