Peki 'orta direk, sıradan, beyaz Amerikalı'nın Türkiye'deki karşılığı kim olabilir? Bu noktada kişisel deneyimlerime referans vermem gerekecek:
Yaz tatili için kısa bir süre Türkiye’ye uğradık ve güneye indik. İyice ısınmış şezlong yastığı, hafif dalgalı deniz, baş döndüren kokteyller, güz renklerinde zeytinyağlılar ve şerbetli tatlıların çiçek biçiminde dizildiği açık büfelerle meşgul olmadığım anlarda hep şöyle bir fotoğraf karesi vardı karşımda: Bilimkurgu filmlerine yakışır bir tabancayla ateş edilmek suretiyle aniden boy atmışçasına yaşına kontrast derecede kafası karışık, “Yahu, ben buraya nereden geldim” dercesine saf-salak bakışlarla etrafı süzen, adam bedenli erkek çocukları. Yakından bakınca halat gibi alyansları, saçlarındaki aklar seçiliyor. Ve bu adamlar, tüm gün son moda babalık anlayışının kurbanı, havuz civarında bebeklerinin/çocuklarının peşinde gazino solistine ısrarla gül yollayan adam jargonuyla "Aşkıım, aşkıım," diye dolanıyor. Cüce aşklarının peşinde kuyruk olmuş yeni-babalar. Hoş, kesinlikle itirazım yok, devran dönmeliydi bir gün; kadınların salya-sümük çocukların peşinde dizlerinde derman kalmayıncaya kadar koşturması bitmeliydi elbette. Fakat ani devran dönüşünden sonra bu çocuk-adamların içlerde yabancı emsallerindekine benzer derin bir sızı, bir ukde mi kaldı ne? Kendine saygın bir mevki bulamamışların, kararı mütemadiyen sorgulanmışların, sözü hep ağzında kalanların yüreklerine su serpen Heisenberg, belki biraz da bu bizim halat yüzüklü, kısa pantolonlu babalarla, Mango önünde sevgilisini bekleyen erkeklerin öcünü alıyor.