Cevap verebilmek için dizinin zirve yaptığı dönemde ekran iklimini, beyaz camdan yansıtılanı iyi analiz etmek gerek. Son birkaç senedir en dikkatsizinin bile gözünden kaçmayacak bir eğilim var Amerikan reklamlarında, dizi ve filmlerinde: Kadınları pohpohlamak, onlara tek tip, homojen zevkleri olan bir grup olduklarını benimsetmek, endişe ve beklentilerine kayıtsız şartsız hak veriyormuş izlenimi yaratarak ters tepkilerin önüne geçmek ve böylece bir güruh olarak onları aynı yönde hareket ettirebilmek çabasıyla bürünülmüş yapmacık bir "Tamam, anladık, biz sadece birer kas yığınıyız! Evin beyni, asıl patronu sizsiniz!" tavrı. Asıl söylenmek istenen ise "Patron sizsiniz; çünkü çalışıyor ve para kazanıyorsunuz. Kazanmayanınız da yanındaki her kimse onun beyninin etini yiyip o parayı yedirtmeyi (iyi ki) biliyor. Kocalarınızı, babalarınızı, erkek arkadaşlarınızı mağazanın dışında, veya daha fenası içinde, kaşmir hırka, yüksek devirli mutfak aletleri, ipek çarşaf reyonu önünde, elinde başka mağazalardaki benzer mağduriyetlerin kanıdı poşetlerle, boncuk boncuk ter içinde bekletirken ürünleri ciddiyetle inceleyip alacak, ekonominin dümenini kıracak olan sizlersiniz. O yüzden, biz aksini söyleyene kadar, en büyük sizlersiniz!"
Bu eğilimin en çarpıcı yansımasını reklamlarda görüyoruz; çünkü mesajlarını ne kadar gizlemeye çalışsalar da, vakitleri ve yerleri dar. Dolayısıyla mümkün olan en kısa yoldan, söylenmek istenen hop diye söyleniyor, aşağı yukarı şöyle bir senaryoyla: Saçma, akılsızca, sağduyusuz bir alışveriş/seçim yapmak üzereyken veya yaptıktan hemen sonra kocalar/sevgililer/babalar, karısı/kız arkadaşı/kızı tarafından azarlanıyor, başka markanın ürününü alma isteğine göz devriliyor ve kadın karakterin akıl almaz haklılıklarına, tartışmasız önderliklerine adamcağızlar azarı takiben teslim oluyorlar. Konu bulaşık deterjanıysa da senaryo böyle, daha büyük veya sürekli harcamalar söz konusuysa, mesela aile arabası, benzin, telefon hattı seçilecekse de. Zaten artık karısı profesyonellik simgesi ceket-etek takımı giymiş vaziyette, ofisten emir yağdırmak için aradığında telefonu güçlükle açan, çünkü bir yandan çamaşırları katlayan, diğer eliyle bulaşık makinasını boşaltan cefakar baba, standart bir reklam karakteri. Reklamlardan sonra dizilere baktığımızda görüyoruz ki, kadına biçilen kağıt üstünde başrol gibi görünse de, hikayenin selameti açısından bir erkek karakterin kendisini tamamlamasına muhtaç. "Dışarıdan erkek gibi mantıklı/sert/işkolik/özgür ruhlu, ama bilsen içinde ne fırtınalar kopuyor! (Ayrıca bacakları ve göğüsleri de çok güzel)" teması etrafında dönülüyor. Kaba saba, canım ne yapalım, öyle kibarlıktan filan anlamayan ama sevimli, akşam eve geldikten sonra bir bira açıp televizyon seyretmekten başka hiçbir şey yapmak istemeyen kocasının/sevgilisinin kusurlarını/hatalarını/gaflarını ustaca örten, çocukları yatırır yatırmaz erkeğinin kolunun altına sokulan kadınlar; baskın karakterli, haksızlığa karşı dimdik duran, cinayet çözen/hırsız kovalayan/otopsi yapan/şirkette yönetici, ama eve girip holün ışığını açarak kapıyı kilitlediğinde bir gün daha aşkı bulamadığından üstüne umutsuzluk çöken kadınlar; tek gecelik, kullan-at erkeklerle dolmayan boşlukları daha da yüksek topuklu ayakkabılar satın alarak doldurmaya meyilli büyük şehrin süslü kadınları; vaktiyle sevgililerini bozuk para gibi harcamış ama sonunda güvenli bir liman bulup yatağın sol tarafına demirlemiş ve artık krallığı evin odalarıyla ve komşu dairelerle sınırlı demir leydiler. Filmlere bakınca daha beter: Dramlardaki klasik kadın rolleri bir yana, yakın zamanda komedi filmlerinde "Şaşırmayın, ama bir şey diyeceğiz: Kadın da güldürür!" modası çıkıverdi. Bu modayı pekiştiren popüler yapımlar kadını şöyle çiziyor: Kahkaha atarken gayet tabii altına kaçıran, elbette her normal insan gibi gaz çıkaran ve sarhoşken kusan, bir zahmet makyajı akmış, vay canına küfür eden, veya ezkaza kilolu. Ve kadın hikayelerini anlatmaya tenezzül eden bu filmler, şimdiye kadar empoze edilmiş kusursuz/ hanım hanımcık/ erkeğinin geyşası imajını yıkmaya yardımcı olup, kadını özgürleştiriyor. Gel gelelim, feminist cilasına rağmen, bana kalırsa kadınların varoluşlarına, istedikleri gibi varolma haklarına tehlikeli derecede karikatür bir paye veriyor.