Özel hayatında bir türlü dikiş tutturamayan dahi reklamcı Don Draper’la muhabbetimiz böyle başlıyor. Bir kadınla birlikte olduğunu gördüğümüz ve bir diğeriyle de flörte başlayan Draper’ın aslen evli ve çocuklu olduğunu yine bu ilk bölümün sonunda öğreniyoruz. Güzel bir evde, güzeller güzeli bir kadın ve uyuyan melek çocuklarla tam Hollywoodvari bir “rüya evlilik” üstelik bu. Bölüm boyunca hakkında en ufak bir ipucuna rastlayamadığımız evliliği, hayatını rahatlıkla kompartımanlara hatta paralel evrenlere ayırabilen Draper’ın bu yönüyle tipik bir Alfa erkeği olduğu dışında şunu da anlatıyor bize: Onunla ilgili hiçbir şey göründüğü gibi değil. Bu sırlı, tuhaf, cazip adamla ilgili öğrenmemiz gerekeniyse çoktan öğrendik aslında: Kalbimizi kıracak. Bu yine de hayatına girmiş ve girecek kadınların da, bu yazıyı yazan ben dahil, kadın izleyicilerin de Draper’a biraz olsun aşık olmasına engel olmayacak. “Bile bile lades” dediğin de böyle olur zaten.
Don gözümüzün içine bakarak bize kalbimizi kıracağını söylüyor, yine de kaçmak yerine fara yakalanmış tavşan gibi kalakalıyoruz. Niye? Çünkü içimizde her şeyi değiştirebileceğini zanneden bir “projeci” var. Her kadının içinde var bu, sadece alt türleri değişiyor. Şimdi bunlara biraz daha yakından bakarak içlerindeki (içimizdeki) kendine zarar verme potansiyelini tanımaya çalışalım.