Sen Sevilay’sın kendine gel!
Sevilay Haluk’a marazi şekilde aşık. Öyle böyle değil, duvarları tırmalayacak kadar. Yazık hala Haluk’la yaşadığı en iyi anıları (Haluk’la bir an, en fazla ne kadar güzel yaşanabilir?) gözünde büyütüyor, felaketleri de siliyor hafızadan.
Böyle yaşamak kolay ama çok acı verici; çünkü hayalinde kurduğu “muhteşem Haluk” idealini Haluk’ın bizzat kendisi her seferinde alaşağı ediyor. Bu noktaya kadar bile anlaşılabilir, insanın kendini ahtapot gibi kayalara defalarca vurma hakkı vardır. Ama adamın zulmü sadece Sevilay’a değil, herkese, başta da Ali’ye.
Sevilay, artık çok geç ama aşkından yerleri süpürecek hale gelsen de Ali’ye kimselerin ulaşamayacağı bir yuva yaratacaktın. Ali hiç düşünmeden o eve gelebilecek, o adam da ne senin ne oğlunun 100 metre yakınına yaklaşabilecekti. Belki havuzlu bir villan değil daha mütevazı bir evin olacaktı. Ama yıllar önce kucağına aldığın bebeğin sonsuz sevgisi olacaktın. O sonsuzluk insanı bir ömür boyu yaşatabilirdi, bu aşk ise, hiç de değmeyen biri için, öldürecek gibi görünüyor.