DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Etkileyenler:
· Suna’nın çözüm bulamaması bir türlü ve sabredip inat etmekten başka bir şey yapamaması.
· Hacı Laz amcanın çaresizliği; çok mu despotmuş kızların gençliğinde ama artık karikatür halinde kalmış kaldığının farkında ola ola.
· Meziyet’in geçmişe sıkı sıkı tutunup bırakmama inadı.
· O nikah fotosunu ne yapacağız peki? Bir fotodan iki karakter, bir hikaye bu kadar mı güzel anlatılır? Gülümser’in gençliği, saflığı, yüzünde şimdi Halil’le birlikteyken gördüğümüz pırıltıyı yaşayacak olmanın umudu. Kocasının katı duruşu, hayata hep gardını alarak.
· Hapis kocanın bencilliği; ben hapisteysem hep benimle ilgilenilsin halleri. Ne yapar, ne yer, ne içer bu kadın; kaç vardiya çalışırsa çalışsın neden doğru evine gitmiyor; çalışsın, uyusun, uyansın, hep beni sevsin, hep beni düşünsün, başka hiç bir şey olmasın hayatında, daha ne ister ki, ben seviyorum onu buradan. Namus rocks halleri.
· Asıl hapiste olan Gülümser; açık hapishane! Mahalle, iş, akraba, komşu. Her an herkesin gözü onun üzerinde; yine de pes etme sen be Gülüm; dik tut başını.
· Gülali’nin yüzünden geçen şüphe bulutları. Gülümser’in duygularının varlığını tanımama halleri, aynı babası!
· Eşref’in üç oğlanın yerini ayrı ayrı belirlemesi. Fevzi’ye “Canın sağolsun aslanım,” deyişi dolu dolu.
· Fevzi ve Eşref’in Halil’e tepkilerinin aynılığı.
· Fevzi’ye deseler ki senin asıl baban Eşref o kadar mutlu olur ki. Söz kullanmalarına gerek yok konuşuyorlar habire.
· “Senin adı Fevzi; babanın adı Sadettin hiç unutma bunu”.
· Eşref, Suna ve Meziyet’in yerlerini belirledi çoktan da bir yandan Meziyet’i daha fazla üzmek istemiyor bir yandan da sürekli frenlemek ihtiyacı duyduğu için sıkıntı içinde.
· Meziyet’in oğlu Salih; en olmamış karakter seçildin seni kutluyorum! Aynı küçük Emrah (ya bir de bu fecaat vardı Emrah’a küçük Emrah derdik eskiden.)
· Meziyet’in asıl derdi: Babası hep en çok Suna’yı sevdi; o ne yaparsa yapsın ne kadar bakarsa baksın babasına, babanın yüzü hep Suna’ya döndü. Bütün hıncı ondan ve şimdi bütün etrafındaki erkekler de hep ona dönüyor; hikaye hep tekrarlanıyor. Bir gün oğlu da ona doğru dönerse işte bittiği gün o gün olacak.
· Seyfi sinirlenince resmen gözbebekleri koyulaşıyor; bütün gözü kararıyor.
· Takoz; Hakan Günday romanından çıkıp gelmiş bir karakter resmen. Çaresiz kötülük. Takoz’un Seyfi’ye “Akşam geleceğim, sözüm söz,” dediği anda anladım annesinin yüzüne yastık dayayacağını. Ve yaptı.
· Murat meğerse düdüklü tencereymiş patladı. Kurşun asker formatından çıktı nihayet. Nazlı ise çaydanlık, her daim fokurduyor. Fokurdamasa tadı olmayacak zaten.
· Meziyet intikamların en güzelini yaratıyor; Teyze –yeğen dayanışması. Aslında ne kadar benziyorlar birbirlerine
· Basri gün boyu her türlü yükü taşıdığın yetmiyormuş gibi şimdi de Fevzi’nin abisini mi taşıyorsun? O tek damlayı göstermekle kaçırması bir oldu bu arada kameranın; çok takdir ettim.
· Fevzi’nin sarılma ihtiyacı (ama ne güzel sarılıyor dolu dolu) Seyfi’ninse dokunma travması (biri dokunursa ona güçsüzlük emaresi mi olarak addedecek, belki)
· Fevzi’nin rol modeli öğretmen! iyi de gelecek bu ona; Seyfi gibi Eşref’e tutunamaz çünkü ve hep çenesini kaldırıp birine bakıyor olması gerekiyor ilerlemek için. Okuyacak hem de çok güzel okuyacak.
· Halil’in romantizmi; Gülümser’in gözlerini parlatmak için çırpınıyor olması; kocası için Gülümser ne denli bir eşyaysa Halil için de o kadar ruh. Deseler ki “Bir Gülümser kalacak”, “E ne var ki bunda?” diye cevap verir.
Detaylar
· O eski kitaplar; yıpranmışlar çünkü okunmuşlar okunuyorlar.
· Sedefli oje, yuvarlak törpülenmiş tırnaklar.
· Turuncu laylon mutfak sandalyeleri.
· Ağzı sert plastik çıtçıtlı naylon torbalar; 1000 defa kullanılan. biri illa ki kunduracıdan.
· Erkeklerde kahverengi rengin sıklığı ve içinden beyaz atlet görünmesi hafiften.
· Gülümser’in yüksek dolgu topuklu terlikleri.
· Tahta mandallar.
· Ağır demir ev kapıları.
· Halil’in minibüsündeki süsler ve müzik sistemi.
· Genel olarak tüm saçlar ama en çok Nazlı’nın saçı (gerçi liseye giden iki kız kardeşten aslan başı ve at yelesi tarzları beklerdim ama sonra normal hayatta insan içine çıkamazlar yazık)
· Meziyet’in başını örtme biçimi (artık hiç böyle kadın yok ortalıkta farkında mısınız)
· Eski kitaplar ( o devirde ben hep eski kitapları okurdum mesela, pek gıcır kitabım yoktu; kitap alacağım zaman sahafa giderdim)
· Battaniye ve naftalin kokusu.
· Bavullar.
· Kazık gibi olan arkası kütüphaneli raflı divanlar.
· Öğretmenin bıyıklarını düzeltmek istiyorum; bıyıklı olmasına itirazım yok da ağzına giriyor be güzelim.