Bölüm kaldığı yerden başladı, bizi bıraktığı yerden yeniden yakaladı. Selin’in dudakları, Ali’nin dudaklarına karışmışken hafif bir müzik yayıldı Türkçe sözlü. Selin durumun farkına vardığında ise ayırıyor dudaklarını dudaklarından, dönüp gidiyor, gidebilirmiş gibi. Ali, yaptığı her ne sonuç doğuracak olursa olsun halinden memnun, gülümsüyor. Biraz çapkın, biraz haylaz, biraz çocuk gülümsemesiyle biniyor arabasına, gidiyor beklendiği yere. Selin dağılmış halde yürüyor sokaklarda, aklında hep dudaklarına değen dudaklar, kalbinde aynı atış, bulutların üzerinden yere inmesi zaman alıyor.
Ali, dayağını gülerek yedikten sonra döndüğünde Selin’i kendisini beklerken buluyor. Selin bu ne zaman bıraktı ki hesabını sormadan, lafını söylemeden, yine dikiliyor karşısına, soruyor pat pat. “Sen beni öptün!”, diyor şak diye. Dolandırmıyor lafı, gevelemiyor ağzında. Ali’nin de ondan altta kalır yanı yok, evet öptüm, diyor. Neden, nasıl derken tatlı ama duygu karışıklığı dolu bir tartışma yapıyorlar. Ali, yaptığının öylesine olduğunu söylüyor gözlerindeki bakışa inat; Selin, benden uzak dur diyor kalbindeki atışa inat.
Bu sırada Haluk, Sevilay’ın evinde gürlüyor. “Ben değiştim!” diye bağırırken bile korkunç olan bir adam Haluk. Sevilay’ın durumu ise daha da korkunç, “Ben sana her halinle aşığım,” diyor. Hangisi daha hasta ruhlu, hangisinin daha çok tedaviye ihtiyacı var bilmiyorum ama Haluk her geçen gün daha kontrol edilemez bir adama dönüşüyor.