Bu bölüm beni en heyecanlandıran yerler şüphesiz, Tuğçe-Selin sahneleriydi. Bunlar çilekli tarttan çıktılar, bayağı pembeli beyazlı pambıktan bulutlarla, bir diyar kurdular kendilerine. O bulut senin bu bulut benim, el ele koştular ya bütün bölüm. Vallahi çok güzel oldu, billahi çok güzel oldu. Emre’yle Ali çok memnun kalmadılar bu arkadaşlıktan ama bizce tamamdır. Tabii her plan iyi gider diye bir şey yok, gitmedi de. Ama bir yazı vardır dolanan sosyal medyada: ‘’Arkadaşlarımla ayrı ayrı bayağı akıllı insanlarız ama birleşince tam bir saflık örneği çıkarıyoruz,’’ diye. Hah işte bunlar da ondan oldu. Nereye gitti kızlar sizin kafalar? Didem’le hain planlar kurup Selin’i rezil rüsva eden Tuğçe kafası nerede? Kendini Tuğçe’nin annesinin arabasının önüne atıp öç alan Selin’in kafa nereye saklandı? Hadi aldınız o telefonu az buçuk uzaklaşın bari. O kadar koşa koşa kapının üç metre sağına mı kaçtınız yani? Öyle kalırsınız işte far görmüş tavşan gibi ‘70-18’i duyunca. Bulutlar iyi hoş galiba onu anladık da dünyayla irtibatı kesmeyeydiniz iyiydi. Elif’in diziye girdiği ilk bölümden itibaren diyorum, yine diyeceğim. Selin’den kork, o ‘’Ben özür dilerim,’’ derkenki bakışından kork hiçbir şeyden korkmadıysan. Hele bir de Tuğçe’yle, duble kork. Kaç kaç geliyorlar Elif’çik.