Sinan haklı Ömer efendi, tekrarlıyorum sözlerimi öyle iş konuşarak ,kaçarak, içine atma doğru değil öyle "Güzel dertmiş acısı şimdi geldi," falan anlamam ben. Bundan sonra içini sıkan her bir şey sevgili Defne Topal'a itina ile anlatılacak gerekirse dizlerinde ağlanacak. Öyle basket oynayıp potayı bir türlü tutturamamakla İlhan Berk'in delicesine sevdiğim "Bana gelince, ben dümdüz giderken sana kıvrılan bir yol gibiyim" dizesini söylemekle gönlümü alamazsın Mr.İplikçi olmaaz. Öte yandan da Neriman artık yıkıcı değil yapıcı el olmaya karar verdi, şaşılacak şey çünkü ne zaman sevmeye başlasam onu bir falso veriyordu ama bu son hamlesi çok iyiydi gerçekten. Ömer'in Sadri Usta'ya kızmamasına "El birliğiyle beni kandırdınız ..Resmen kumpasa ortak oldun," falan dememesine hayretler içinde kaldım. Şöyle bir durum da var ki Ömer'in o bahçede kulaklarında çınlayan anılar benim içimi deldi geçti, tamam belki bir şeyleri kafasında halledip çaldı dedesinin kapısını ama ne bileyim onun olmazlarını çıkmazlarını daha da iyi anladım bir an düşündüm ben ne olursa olsun affedemezdim galiba, ay kız yoksa ben Ömer'den daha mı buz kalpliyim ne?
Bir şekilde belki de çok ikna olmayarak, annesini sayıklayarak hatta dedesiyle konuşmanın ayıp geldiğini düşünerek yine de sarılıyor Ömer. Haklı, bir şekilde halletmesi lazımdı ve öyle de oldu, ilk defa yıllardır özenle sakladığı buzlarını ucundan da olsa eritti, bu da benim içimde bir umuttur asıl hikayemiz için. Kim derdi ki onca insan uğraşırken Ömer'in daha dakikalar öncesine kadar yüzünü bile görmek istemediği dedesi açsın Ömer'in gözünü... Dedesinden dinledikçe gurur duydu Ömer, pişmanlıkla birlikte pek tabii. "Öyledir o," derken de çoktan affetmişti zaten. O sıradaki kafaya "dank" etme sesi bir bana mı geldi yoksa?
Tamam şimdi tüm çekiciliğiyle motoruna bindi gitti falan da bir mahalleye geleydi, orada İso'yla bir karşılaşaydı da, İso inceden bir haşlasaydı Ömer'i fena mı olurdu? Bence şahane olurdu ama neyse ben buna da razıyım, sonuçta Ömer Serdar'ı aramış; medyum falan değilmiş ohh. Teyzeyle iyi hoş tanıştılar falan da bizim çocuk iki arada bir derede aşkından perakendeci de oldu ya, şaşkınım. Şimdi sözünden dönen dönek falan demeyecekseniz ben size bir şey itiraf edeceğim, kusuruma bakmayın ama ben daha o barışma sahnesini bile görmeden o tatlı/manyak Defne'sini gizliden aşık aşık izleyen (bakınız alttaki foto) Ömer'i gördüğüm an affettim gitti. Bir bakışa, bir ıslığa tav oldum ya bana da helal, az önce buz kalpliliğimden falan bahsettik ya, unutun onu yokmuş öyle bir şey. (Yazar burada kendini aklamaya çalışıyor.)
Ben o ıslıklı sahneye ba-yıl-dım! O ne güzel ahenktir o ne güzel birbirini aramaktır ah, şaşkınım Defne'm ne varsa kızgınlık, kırgınlık o saniyeler içinde unuttu gitti. Bilmiyorum ben mi çok fazla bir beklentiye girdim fakat en azından bir kere "Affet beni," deseydi Ömer, amann bendeki de laf. Adam "Seni alıp buradan gitmem mümkün müdür acaba? Tatlı bir şarkının içinde yaşasak bundan sonra. Rüzgar bizi nereye savurursa savursun hiç kopmasak," diyor. Yalnız Türkan Teyze'ye, Neriman'a ve İso'ya da malum olması beni ufaktan bir korkutmadı değil. Abicim siz yanlış gelmişsiniz Sırlar Dünyası bir yan set. Defo harbiden de defolu çıktı ya, gelen geçen Ömer'in yanında kızın geçmişiyle kızı gömüyor. Yalnız bu Nazmiş'le Ömer'in kimyası iyi tuttu, memleketli sayılırlar ya, ondan galiba ikisi de Doktor Selim'e gıcıkmış. Aman Defo sakın bu ikisini yalnız bırakayım falan deme ben Ömer'de bir dedikodu potansiyeli gördüm, o cool tavır İstanbul'a özelmiş meğer. Ömer'in Defne'ye ilk tutulduğunu düşündüğüm ana geri dönüyoruz, daha sonra yıldızlara bakıyorlarken Ömer harfiyen tekrarlıyor Defne'nin söylediklerini tabii tek bir yerini değiştirerek "Ve hepimiz ışığımızı yansıtacak birini bulduğumuz zaman, aşık olduğumuz zaman, tam orada parıl parıl parlayan birer yıldız oluyormuşuz"..
Bunu da gördüm ya artık gam yemem, Ömer İplikçi yer yatağında yatıyor; gerçi Ömer gocunmaz böyle şeylerden ama tuhaf işte.