Adam yine o bildik, midesinden gelen iniltisiyle tepki verip, Hannah’nın hala nasıl kitabının derdinde olduğunu anlamaya çalıştı. Hannah’nın “O kadar da yakın değildik,” diye geri vitese takmasına Adam da inanmadı. Jessa ise tartışmanın yaşandığı sırada koltuğun diğer ucunda oturuyordu. Ve her zamanki görmüş geçirmişliğiyle ölümün jüri görevi gibi olağan bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyordu. (Pardon, Jessa hiçbir zaman bir şeyi anlatmaya çalışmaz, anlatır sadece). Sonra Amerikalıların ‘pomo shit’ (postmodern zırva) dedikleri türden ölüm hakkında aforizmalara soyundu, ama Hannah’dan karşılığını alamadı. Hannah’nın dünyasında zaman düz akıyordu, ölüm ölüm demekti, başka bir şeyin doğumu falan değil. David’in ölümü; David’i bir daha artık göremeyecek olması ve de kitabının bilmediği insanların elinde oradan oraya sürüklenerek yazarlık kariyerinin meçhule doğru yol alması demekti. Daha fazlası değil.
Adam’ın, “Öldüğünde insanların seni Gawker’dan tanımasını ister misin?” şeklindeki sorusuna karşılık olarak Hannah’nın bilgiye ulaşmanın en doğru yerlerinden birinin internet ve onun bilindik mecraları olduğunu anlatan sözleri Adam’ı yine hayal kırıklığına uğrattı. Ve ona o yaşamsal soruyu sordurdu, “Merak ediyorum ben ölürsem ne hissedeceksin?” Hannah olur da cep telefonunu kaybederse ya da çok izlemek istediği bir filmi kaçırırsa vereceği olası tepkiyi Adam’a layık gördü ve o ölürse “çok üzüleceğini” söyledi. Adam’ın cevabı her zamanki gibi şiirseldi. “Sen ölürsen dünyam bulanır. Bir ağacın bile ne olduğunu bilemem.” Çok bilmiş yazarların elinden çıkan internet siteleri mi bize yas tutmayı öğretecek? Az önce okuduğumuz satırı bir yenisiyle takas eden unutkanlığımız mı hayatımızdaki tanışıklarımızı unutulmaz yapacak? Adam ve Ray’in duyduklarında onları hayrete düşüren ve bu vesileyle tüm bölüm boyunca Hannah’nın yüzüne vurdukları bir gerçek vardı: Yas tutmayı bilmiyorsan senden ne köy olur ne kasaba.
AH BİZ EDEBİYAT ÇEVRELERİ
David’in ölümü mevzusunun fazla uzadığının farkındayım ama Hannah’ya müstehak. Cafe’de masanın üstünü temizlerken edebiyat dünyasının bir üyesi olduğunu çeşitli imalarla Ray’e hatırlatmayı ihmal etmeyen Hannah’ya her şey müstehak. Kendini satmaya çalıştığı kişi de Ray! Hani şu kendi hayatını yoluna koyma konusunda sıkıntılı ama insanların ciğerini beş metre öteden tanıyabilen depresif ölümlü. “Bizim edebiyat çevreleri uyuşturucudan öldüğü konusunda hemfikir,” derken Hannah’nın böbürlenmesine de bakın. Ray yer mi bunları? Marnie için kendine bu kadar güvensiz insan az bulunur diye yırtındığımız yazılarımızı hatırlayıp Ray’in onu sosyolojik, psikolojik, psikanalitik, ekonomik tüm düzlemlerde çarmıha gerip lime lime etmesini zevkle izledik. Çünkü sonunda biri Marnie’nin kedi gibi insanlara sırnaşıp onları içten içe aşağıladığını, açık açık da kullandığını söyledi. Sonrasında gelen sevişmeleri neydi anlamadık. Yahu Shosh’la bitmiş gitmiş de olsa bir geçmişin oldu. Marnie’yle olacak iş mi şimdi bu? Ray’in yanlış kararlar adamı olduğunu söylemiştik.