Gelelim terapiye… Herkes yere oturarak sevgi çemberi oldu. Ortaya geçen kişi kiminle ne derdi varsa döktü içini.
Zeynep kocasının pimpiripinden bunladığını itiraf etti. Meryem Şevket’in her an patlamaya hazır bomba gibi oluşundan yakındı. Ama aslında ne yapıyorlarsa eşlerini sevdiklerinden yapıyorlardı. Onların da derdi sevgileriydi, sevdiklerini kaybetme kokularıydı.
Orhan eniştesine açıldı. Neden sevmiyordu O’nu, sürekli kötü davranıyordu? Fatih’in cevabıyla mutlu oldu sonra ama. Meğerse Orhan Fatih’in doğmamış kardeşiymiş. Kardeşler arasında olurmuş öyle şeyler.
Ama en güzel itiraf Mukaddes ve Fehmi’den geldi. Fehmi artık seni seviyorum demeyen karısının, kendisini görmediğini, evde ik yabancı gibi olduklarını söyledi. Meğerse gözlerine bakamazmış kocasının Mukaddes. Bakarsa kendisi ile evlendiğine pişman bir adam görmekten korkarmış.
Bütün itirafların sonunda herkes mutluydu, huzurluydu. İtiraf etmenin rehaveti çökmüştü üstlerine.
Derken psikoloğun ortalarda görünmediğini fark ettiler. Tuvalete diye gidip ortadan kaybolmuştu adam. Neler olduğunu anlamak için soluğu hastanede aldılar. Mülayim Bey’in odasına girip de masada oturan başka bir adam görünce önce anlamadılar neler olup bittiğini. Ama sonra ortaya çıktı ki bunların psikolog aslında masada oturan gerçek psikoloğun hastasıymış.
Ama en güzel son sözü Mukaddes söyledi: Bizi de zaten ancak bir deli iyileştirebilirdi!