Ertan’ı silahını Zeynep ve Fatih’e doğrultmuşken bırakmıştık hani, fonda da polis sirenleri vardı. İşte o siren sesleri giderek yakınlaştı, yakınlaştı…
Ertan bir karar vermek zorundaydı, kaçmaktan yana kullanmadı seçimini. Öyle olsa hızlı hareket ederdi, ama değildi. Sakindi.
Ama ya Selim? Selim’i önce kucağına alıp öptü, sevdi, sonra yere indirdi. Giderse zaten hiç benim oğlum değilmiş dercesine O’na bıraktı kararı adeta. Selim tabii ki anne ve babasına doğru koşunca Ertan anladı çabasının nafile olduğunu.
O sırada polisler de geldiler zaten. Yaptıklarından pişman mıydı bilmiyorum ama ‘özür dilerim’ dedi Zeynep’e polislere teslim olurken…
Tüm ailenin en büyük sorunu olan Ertan konusu da tamamen kapandığına göre malikanedeki ev ahalisinden mutlusu yoktu. Herkes şen şakrak sohbet muhabbet içindeyken bu atmosfer Meryem’in sözleri ile bozuldu. Acaba Selim bu kaçırılma olaylarından etkilenip travma falan geçirir miydi?
Bit yeniği düştü tabii içlerine bu sözlerden sonra. Ama konu Selim’in travmasından çok Şevket ve Fehmi’nin laf dalaşına dönünce Zeynep ve Fatih oğullarını da alıp odalarına çıktılar. Şevket çocuğun kaçırılma olayında yeterli tedbir almadıkları için Fehmi’yi suçlayadursun, annesi ve babası Selim’i bir uzmana götürmeye karar vermişti.
Neden her konuşmanın, içinden çıkılmaz bir kavgaya dönüştüğü konusuna gelince evdeki muhabbet, Mukaddes ‘delilik’ günlerinde hastanede öğrendiği bir yöntemi anlattı: şiddetsiz iletişim. Tabii ya, onların çözümü buydu. Ne zaman ki şiddetsiz iletişim kurmayı başarırlar o zaman normal bir sohbet edebilme huzuruna kavuşurlardı.
Bu arada Selim için psikoloğa gidildi. Psikolog yaptığı gözlemlerden sonra travmatik bir durum görmediğini söyledi. Bizimkilerin de içi rahatladı tabii.