Onun Hikayesi
Always. Tek bir sözcük, ufacık bir sözcük, içinde dünyayı barındıran bir sözcük. Always. Severus Snape, bir katilden, bir hainden, tam anlamıyla bir antagonist’ten; bir kahramana, bir fedaiye en önemlisi de bir hikâyeye evrilirken kullandığı minicik bir sözcük. Edebiyatın bir milisaniyedeki güç gösterisi, tüm dünyayı aşması ve sanata dönüşmesi.
Always. Senelerden 2007, sabah saatleri. Çocukluğun bittiği anlardan biri. Harry Potter destanının bizim jenerasyon için anlamı malum, Linklater’ın zamanı, değişmeyi ve büyümeyi anlatan Boyhood’unda, çocukların Harry Potter filminin galasına gitmesi boşuna değil. Bir dönemin başlayışı ve bir dönemin kapanışı. Kişisel olarak da başka bir farkındalığın bende yansıması. Serinin ismi Harry Potter olsa da, okuduğum hikaye asla Harry Potter’ın hikayesi değildi. O dünyada olmayan bir aşk için kendini feda eden, tüm hayatını kötü adam olarak anılmaya harcayan ve toplumun iyiliği için sahte bir hayat sürmek zorunda kalan Severus Snape’in hikayesiydi. Aynı bu dünyanın hikayesinin asla benim hikayem olmayacağı gibi. Orta sınıfa mensup, konformist, devlet memuru, inandığı hiçbir şey için savaşmayan, rahatlığını feda etmeye asla hazır olmayan birinin hikayesi değil bu dünya. Büyümek, tam da böyle bir şey herhalde.
Game of Thrones, Sansa’nın hikayesi değil. Manipüle edileceğini bile bile Littlefinger’ın yanına giden, fazlasıyla haklı, fazlasıyla kızgın ve fazlasıyla büyümemiş. İntikam isteğinin yarattığı kaosu kontrol altında tutamadığınızda hikayeleşememeniz de kaçınılmaz oluyor. İşin kötüsü Sansa’nın her şeye hakkı olması. Hata yapmaya, büyüyememeye, manipüle edilmeye, üzülmeye, sevinmeye, Jon Snow’u kandırmaya ve elindeki dikiş iğnesiyle Ned Stark’ın kürkünü Jon’a dikerken, hepimizin bir gün yapacağı gibi, annesine dönüşmeye. Sansa’nın, Littlefinger’a masumca ve kızgınca sorduğu soruda bölümün bize ne anlattığını dile getirmeye de hakkı var: “Hani beni koruyacaktın?”
Hayır, seni kimse korumayacak.
Fantastik bir evrenin edebiyatında, diğer sanat dallarına saygı duruşunda bulunmak zor, ama söz konusu Game of Thrones’un sıkça beslendiği, tarihi dünyayı aşan İngiliz tiyatrosu olunca o geçişi yapmak daha kolay oluyor. 5 Kral’ın Savaşı’nın tiyatrosunu Arya’nın gözünden izlerken başka bir gerçekliği hatırlatıyor dizi bize: Bu tür aracılarla tarihin nasıl muktedirler tarafından yeniden yazıldığı, algılarımızla nasıl rahatça oynandığı. Arya’nın inanmazlığının sebebi de o, Lady Stark olmaktan asla kurtulamayacak olmasının sebebi de. İçindeki intikam ateşi, kendi kimliğini harlarken, asla başka birine dönüşemeyecek.