O sırada hayatında sadece bir kere kriminal olmak isteyen, defalarca kez sen insan taşıyorsun bir dur girme aksiyonlu ortamlara dememe rağmen dinlemeyen Nihan ile Defo'su bahane olarak kullanılıp aklı çelinen İso ikilisinin sahnelerinin her saniyesine katıksız güldüm. Bana bu kadar çok kahkaha attıran rollerinin hakkını fazlasıyla veren Kerem Fırtına ve Sanem Yeles'i içtenlikle tebrik ediyorum. Nihan ve İso o kadar güzeller ki birlikteyken bana insanların bazı durumlardan sonra arkadaş, dost kalabileceklerini hatırlatıyorlar. Bir de o kadar gerilim, aksiyon içinde kolonun arkasından Ömer'e bakıp iltifat etmeyi ihmal etmeyen Nihan'ım sana bu adrenalin pek iyi gelmedi herhalde; sen az önce Ömer ve Serdar'ı kıyaslayıp "Aşağı kalır yanı yok" mu dedin? Neyse, hamileliğine veriyorum. Ayrıca söylemeden edemeyeceğim abi bu Maviş’i kimsecikler mi sevmez ya, bu Maviş size ne etti?
Deniz Tranba ve Sude İplikçi'yi hiç böyle görmedik! Deniz'den beklemediğimiz sürekli mesaj atmalar, buluşmak istemeler, rahat bırakmamalar falan, adam resmen tutuldu; üstelik daha önceden defalarca aklıma getirip sonra kendi düşüncemle dalga geçtiğim Sude'ye. Deniz'i bir kaç lafıyla sakinleştirebilen hatta ona "Özür dilerim," dedirtebilen Sude'nin de neler hissettiğini görmek zor değil. Hani bir iki kişi iyi bir şey söylese gidip boynuna atlayacak ama o duyduklarıyla geri durmaya çalışıyor, fakat ateş bacayı çoktan sarmış, a dostlar. Sude'nin sorunuysa hala bir yerlerde Sinan hastalığının kalıntılarını taşıyor oluşu. Deniz'i de aşk belki biraz iyileştirir diye çok iyimserce bir düşünceye kapılmıştım ama yanılmışım, onun hamuru kötü, iyilik eğreti duruyor üstünde zaten. Sude'nin bile çirkince bulduğu oyunları ne zaman sona erecek bilmiyorum fakat Feryal için bir iki kutu hazırlasanız iyi olur çünkü Deniz karşısında Ömer'in onda biri kadar bile direnebileceğini düşünmüyorum; benim asıl korkum şu katalog çekimi. Bir sürü masrafa girdiler, Koray kocaman bütçe istedi, Yasemin abarttı da abarttı, kontrol kralı olan Ömer'imiz de bunu destekledi ve yine büyük sıkıntıya girecekler anlaşılan; sonuçta şirketin kasasından da Defne'lerin evi için yüklü bir miktar para çıktı, yani Ömer kendi başına o kadar para bulunduruyor olabilir mi bilemedim.
Canım biraz kenara çekilin, Koray Sargın rüzgarı esiyor da kapılmayın sonra. Kapıyı açıp, sessiz kalıp görünmediğini, saklandığını düşünen, bir kulağı duymasa öteki duyan ve o tek kulağıyla da iki dakikada Sinan ve Yasemin'i birbirine düşüren, bir de yaygara kopartıp Sinan'ı bile kendi burnunun kanadığı konusunda teredüte düşüren Koriş manyaklığı yapmışlar, çok güzel olmuş. Hep Koriş'ten bahsedip Koriş'i mutlıu etmek isterdim ama başka zaman; şu an Türkan Teyze’me yalan söylüyor da. Resmen yalan söylediler, evi Ömer aldı demediler, o da zavallım sevincinden Defne'yi sormaya gelen Ömer'i esir alıp Ömer'e Ömer'i övüyor, üstüne bir de nasıl zor duruma düştüklerini falan anlatıyor; belki bunları duyunca az da olsa içi rahatlamıştır Ömer'in. Esra ve Ömer konuşmaları beni ayrı bir heyecanlandırıyor ama neden Ömer'in bu kadar mesafeli durduğunu çözemedim; ilk zamanlar daha bir yakınlardı. Bir de merak ettiğim bir şey var, ilk karşılaşmalarında Esra Ömer'e ablasının çok yalnız hissettiğini falan anlatmıştı acaba Ömer daha sonra bunu hiç düşündü mü? Amaan ben de; sanki başka bir şey yokmuş gibi neye takılıyorum.
Şükrü Abi’m ya, yemin ederim duygu durumu analiz tahmin cihazı gibi. Defne'yi en iyi Ömer'in okuyabileceğini falan söylüyor da, canım abim, güzel abim öyle her şeyi söylemesen mi acaba? Kabul senin bu dürüstlüğünün çok ekmeğini yedik de ne vardı Defne'nin postalara bakışını kıskançlıklara falan yoruverseydin, hiç bilmiyorsun Şükrü Abiğğğ. Şu hikayenin de en şanssızı olarak seni seçiyorum, çoğu iyi şeye bilmeden sebep olan, çok şey bilen ama aslında hiçbir şey de bilmeyen, Ömer'in yollarına sürekli ışık tutmaya çalışan koca yürekli Şükrü Abi’miz, seviyoruz bea.