‘Haydi Levent, kedi olalı bir fare yakalayacaksın!’ diye gaza geldim geldim de n’oldu? Puff oldu. Tabi ki bugün bir Haluk Mertoğlu dediğin, minareyi çaldıysa kılıfını özenle hazırlar. Ben nasıl oldu da atladım bu ayrıntıyı ve Levent’in gazına geldim, bilemiyorum. Bu Levent’ten hayır yok onu anladık, o böyle ipin ucunu yakalasın ama sonunu getiremesin hep. Şöyle bir düşününce de, Haluk’un bir başkası tarafından bitirilmesi zaten pek tatmin edici değil. Haluk’un kendi kendini bitirmesi lazım, kendi ayağına sıkması. Çünkü Haluk başkalarının beş adım sonraki hamlesini net görebilen bir adamken, kendi hamlelerini gözden kaçırabilen bir adam. Kaçırdığı hamlelerle yoluna devam eden ama içten içe kendine bedeller ödeten, delirmiş bir adam. En sıkıldığım zamanlarda bile Haluk’a merakla bakıyorum ben. Ve sonunu gerçekten çok merak ediyorum.
Rana’nın cesaret hapı maşallah günlerce etkinliğini yitirmeden devam etti. Bir imalar, bir atarlar filan. Akıbetinden korkuyorum Ranağğğ Abla. Hele ki o çocuk düşseydi ve Haluk senin orada olduğunu süper sivri zekasıyla öğrenseydi, sana ayrılan sürenin sonuna gelebilirdik. Rana’nın bebeği öğrenmesi, planlarına ara vermesine sebep olacak gibi. Bebek Mertoğlu iyi ama sevinsek mi üzülsek mi, bilemedim. Güneş iyice sıyırdı daha da toparlayamaz, Haluk zaten ruh hastası. O çocuğun potansiyeli ne olur, düşünmelerim yetmiyor. O çocuk doğarsa, en başta tecavüzcüsünden ikinci kez hamile kalan Güneş’in bu gerçeği elbet bir gün öğreneceği durumu var, Güneş kendini yüz milyon kez intihar etse yetmez herhalde, diyorum. Sonra AlSel için iyice kördüğüm olacak olan ipler diyorum. Gerçi dizi bu da sonuçta, doğmaz bu kadar çilenin içinde, düşer, diye bir tezim de var bu yanda. Bilemedim, kafam karışık bu konuda. Bu arada bir dipnot da buraya: Ali inatla Mertoğlu’yum diyor, iyi hoş, biz de gülüyoruz eğleniyoruz da, durum AlSel tarafından bakıldığında öyle pek hoş değil, unutmamak lazım.
Ve gelelim ‘taze kana.’ Doruk. Zaten biliyorduk Ali’nin kardeşi olduğunu. Çok büyük sürpriz olmadı. Doğru kullanılırsa, ortalığı iyi kızıştıracağına inandım ben. Şimdi bozulmasın tabii AlSel, çok güzeller ama bir yerinden sarsılmalılar ki, dizi yürüsün. Levent’ten bir şey çıkacak dedim dedim durdum, bir ucundan güvenemiyorum dedim. Al, adam oğlunu karısını bir çırpıda silivermiş. Ki Ali için, Ali sebebinden değil. Beni buna zinhar inandıramazsınız. Ali’den daha çok Haluk’ta aklı. Hatta sırf Haluk’un canını daha çok acıtsın diye, Ali’yi elde etme çabalarına girerse, diye düşünüyorum. Tabii biz bunları bilirken, Doruk kardeşimiz bilmediğinden, Ali’yi kıskandığından, Ali için yüzüstü bırakıldığına inandığından, intikam modlarına girmiş. O yandan sırıtışı hiç beğenmedim zira. Halbuki bilse, yaraları aynı yerden, sevilmemişliği tam da aynı hat üzerinden bizim Mavi’yle… Ahh bir bilse! Ve bir dipnot daha: Hoş geldin Anıl Altan.
Savaş ve Melisa’nın aynı motordan düşüp, bu kadar ayrı yaralar almaları, doktorun, hastaneye gelen Rana-Nazlı-İnci üçlüsünü kapıda karşılaması gibi mantıken yersiz olan durumları, görmezden gelmeye karar verdim. 150 dakika oynamak, yazmak, çekmekten bahsediyoruz, illa ki olacak, asıl olmaması garip zaten. Daha çok oyuncu tükenir kaçar, daha çok insan televizyon dünyasından uzak kalır böyle giderse. Hepsi de dibine kadar haklıdır. Yazana ayrı, çekene ayrı, oynayana ayrı yazık günah.
Ancak bunlar bir yanda dursun, ben bir kopukluk belirtmek istiyorum. Bunu, her hafta sil baştan film yazarmış gibi, 150 dakikalık senaryo çıkarmaktan olduğunu düşünmediğim için belirteceğim. Kızların anneleriyle kesinlikle bir kopukluğu var, annenin de kızlarıyla. Nazlı’nın bağırdığı sahne, evet, hayaldi ama öyle bir sahne, hayal olmasına rağmen etkisi büyük olabilirdi. Ben inanamıyorum; ‘Biz Güneş’in kızlarıyız, biz ayrılmayız, biz dört kişilik tek bedeniz!’ sözlerine. Selin annesinin tecavüze uğradığını öğrendiğinde, içinde bulunduğu ruh hali koskocaydı. Şimdi annesi gözünün önünde eriyip bitiyor ve Selin bunu görmüyor öyle mi? Aynı şey Nazlı için de geçerli, zamanında o da annesinin eridiğini görmedi, şimdi görüyor öyle mi? Ve Peri’cik tüm bunların dışında! Hatta öyle ki, Peri, gerçek bir peri kızı gibi geliyor bana artık. Arada görünüp kayboluyor, o arada masal diyarına göç ediyor ama geri dönüp geldiğinde de bir etki yaratamıyor maalesef. Ütopik bir yerde kalıyor adı gibi. Güneş’i zaten bölümlerdir söylüyorum: ‘Sadece yaramazlık yaptığında hatırlanan komşu çocuğu gibi davranıyor kendi kızlarına’ diye. Bunun üstüne kurulan, kızlarım da kızlarım teması, üzgünüm ama oldukça ilişkisiz geliyor. Bu bağlantılar ilk bölümlerde çok başkaydı. Şimdi bambaşka. Bu da biraz eğreti duruyor maalesef.
Kendi adıma söyleyebilirim ki uzun zaman sonra inanılmaz keyif alarak izlediğim bir bölüm oldu bu bölüm. Emeği geçen herkese kucak kucak sevgiler. Güzel günler.