"Neriman keyfi ve kahyası" yani Neriman, Neriman'ın canı ne isterse onu yapan temsilen keyfi Koray ve emir eri Defne. Bu da benim muhteşem üçlüyü tanımlama şeklimdir. Bizde böyle n’apçan.. Fiko, hayatında kaç kez Nişantaşı'nın göbeğine gittin bilmiyorum ama senin çizdiklerinin gideri yok, hala bana gelmişsin mağaza görünümlü, çizimlerim hazır bunlara güzel diye kakaladım belki bir gün benim de iki yüz bin telem olur diye kurduğun hayallerinden bahsediyorsun. Sizin haberiniz yok tabii, biz konuştuk onla, bana özel anlattı.
Neyse gelmiş, "Ömer ben senlen konuşçam, burda konuşçam, özel konuşçam, en çok ben konuşçam," diye tırı vırı yapıyor. Ömer'im İplikçi'm de insan ya hani, dinleme zahmetinde bulundu. Anlamadığım şey şu, "Biliyorum siz Defne'yle birbirinizi seviyorsunuz ama ben senden hoşlanıyorum, hatta daha fazlası.." nasıl bir şans deneme şeklidir? Çok merak ediyorum Ömer'in "Ciddi mi ya? Hadi evlenelim," mi demesini bekliyordun Fiko? Bi sinsilekler falan yapaydın bari Sude gibi, çizdiğiniz profil aynıydı, oradan da bir eksi pointi kaptın sen. Ömer'e, ilan-ı aşk mı ediyorlar, ilan-ı nefret mi belli değil. Yüzünde gram mimik oynamıyor. Yalnız Ömer'in ilk tepkisi kalp ben, "Bir kere bunu açık yüreklilikle söylemen cesaret ister, yani ben yapamazdım." Ahahahahaha. Ben şu saatten sonra ciddi kalamicam biliyorsunuz di mi?
"Ben yapamazdım, yapamadım Fikret. Bak mesela 13 bölüm, tekabülen üç ay kadar, Defne bana açılsın diye bekledim ben. Ben her şeyi açık açık konuşmak istiyorum dedim anlamadı, iş yerinde gönül ilişkilerine karşıyım dedim anlamadı, kucağımda taşıdım sinirli gibi baktım anlamadı, ayakkabı hediye ettim, boynuma atladığında tamam Defne'cim diye utandırdım anlamadı. Yanında Feryal'e yürüdüm, yine anlamadı sen düşün. Ama ben de karşısına geçip, Defne ben seni seviyorum diyemedim açık açık işte. Sinan'la beraber sanıyordum bir ara, hıncımı Defne'yi çalıştırarak aldım, sen bana ne iyi davrandın kız, şaka bir yana. Öyle yani Fikret, cesur kızmışsın ama bak takdir ettim. İz vardı bizim, benim eski sevgilim, ona da cesaretli kız derdim, seksli imalar yapardı falan da, şansımız var mı diye sormuşluğu yok hee. O da arkadaş kalamıyormuş benlen, ya bu Ömer size n'etti? Korkuyorum yarın öbür gün Sinan da aynı tepkiyi verecek diye. Neyse ne diyorduk Fiko'cuğum, felsefe yapmak da, seni incitmek de istemem. Ben Defne'yi seviyorum. Hem de çok. Aramızda çok başka bir şey var. Bana hayatta başka bir şey düşündürmeyen, aklımı başımdan alan, bana derin derin nefes aldıran bir şey. Defne artık benim içim.. "
Tamam bu kadarı yeterli olurdu be Ömer. Kızın kalbini sök al dedim sana, parçala demedim. "Şu an burada olmaması beni rahatsız ediyor, ben çok özlüyorum onu, her an," diye eklemene gerek yoktu, ama ben neden eklediğini biliyorum. Ömer'im İplikçi'm, DefÖm'süz at çiftliğinin hesabını geçirdi orada Fiko'ya, ne de olsa kendisi, en güzel olabilecek anlarımızın katilidir. Fiko da durur mu, buğulu ve kan çanağı gözlerle baktı, baktı, baktı.. Ben Ömer olsam, "Seni reddediyorum şu an, elbise dikerken de böyle bakıyordun, bir üzülür müsün?" derdim. Ama Ömer durmuyor, hala anlatıp anlatamadığını soruyor. Anlatamamış olsa, başa sarıcak o kadar bir "Duysun be dağlar taşlar çok seviyorum demiş miydim?" diye takılı kalmış durumda.
Paşam, gel bakayim şöyle bir hesaplaşalım şimdi. Gitçen Defne'ye dicen di mi "Fiko bana açıldı, ankanı da al git dedim," diye. Çünkü hani tatlı Defne'n haklıymış ya hani, ilişkiler dürüstlük üstüne kurulur ya hani. Şunun şurasında nişanlı bir adamsın ve biri sana beraberlik teklif etti, çok normal bir şey değil. Üstelik sen bilmiyorsun kirli işler telefonundan dinlediğini Defne'ye bir "Sen haklıymışsın," borcun var sanki.
Peki ya kalbi ağzında atan Defne? Ay onun o ponçik kalbi nasıl kaldırdı kız sahiden böyle bir anı? Ömer'in kendisini Fiko'ya şiir gibi anlatışını ağlayarak kucaklayan Defne, gel sana da sarılıcam. Mutluluktan mı, rahatlamaktan mı, bu adama ben neler yapıyorum ya diye mi ağlıyordun bilmiyorum ama ağlama, dayanamıyoruz.
Neriman'ın sevinmesi peki? Kabul et Neriman İplikçi, çok seviyorsun Defne'yi. Hatta o kadar çok seviyorsun ki, Defne kadar sevindin sen de, saklama şimdi bizden. Anne gibiydi Defne için Neriman orada, hayatında ilk kez birine, Defne'ye hak verdi.Üstelik bu aşkta, Defne'nin kendine güvenini öyle bir kırmıştı ki, "Ömer kim sen kim," diyerek, şimdi ona hak verdi. Neriman'ın en içime geçen sahnelerinden biriydi bu. Romantik Ömer'lere ne kadar bayıldığımı anlatmama gerek var mı? Öldüm tabii ki de. Defne ile beraber doldu gözlerim. Defne Neriman'a, "Ego değil aşk bu,” dedi. Ne kadar da güzel bir cümle değil mi? Yalın ama ne çok şey anlatıyor.
Bazen sadece bilirsiniz, onu sizden çok kimse sevemez. Zaten Fikret gerçekten Defne'den çok sevseydi, dile gelmek yerine, yoldan çekilirdi. Çünkü gerçekten sevmek, kenarda beklemektir bazen. Defne'nin, Ömer'in Yasemin'i sevdiğini düşünüp, İz'i sevdiğini düşünüp, kaç kez yoldan çekilmeleri gibi. Karşılık almak ya da almamak önemli değildir çünkü aşkta. Ömer'in Sinan'la Defne'yi sevgili sanıp, açılmaması gibi.
Cesaret güzeldir, ben de cesur olmuşumdur aşkta mesela, bu insanı da aşkını da yüceltir hatta ama sevgilisi olduğunu bildiğin bir adama karşı cesur olmak seni yüceltmez, aksine alçaltır da. Yani Defne, her zaman ne olacak, gitti mi gidecek mi korkusuyla yaşamaktansa, Ömer'i sınamayı seçti. Aslında bunun da yanlış tarafları var ama o gün Ömer'in evinde, "Ben olmasam Fikret ve sen olur muydunuz?" sorusunun da gerçek cevabını almış oldu aslında. Keşke aynı korkusuzluğu, söz konusu oyun olduğunda da yapsaydı. Madem Ömer'i kaybetmeyi göze alabiliyordu, zaten Ömer bir gün duyacak diye düşünüp, en doğru zamanda kendisi anlatsaydı her şeyi. O zaman işte, Defne gerçekten tastamam olurdu karşımda.
Ayın altındaki, güneşin altındaki, yer yüzündeki, galaksideki, evrendeki en mutlu kızsın sen Defne. Ömer'in Defne'si.. Ömer de çok şanslı, sen de çok şanslısın. Senden daha cesurum ama ben o odaya giremezdim işte. Adam uyansa, durumu nasıl açıklıcan acaba? "Sana derin derin nefes aldıran ben miyim? Sen de benim nefesimi kesiyorsun. Her halinle, her lafınla.. " Bana bir büyük getirin lütfen, nedenini bilmediğim bir şekilde kederliyim. Keşke sağır bir zangoç kadar kedersiz olabilseydim ben de. Zangoç; kilisede çan çalan ve hizmette bulunan kimseye verilen addır. Aslında sağır bir zangoç kadar kedersiz olan Ömer'dir bu cümlenin bana çağrışımında. Hatta kafamdakini daha da açayım; Ömer'den sürekli bir şeyler saklama sebepleri, özetle Ömer'den korkmaları değil mi? Ömer de bir çeşit tehlike sinyali veren insan aynı zangoçun çan çalışı gibi. Ama ne var ki, sağır zangoç çaldığı çanın sesini duymuyorsa, Ömer de verdiği tehlike sinyalinin farkında değil. Böylece keder sahibi değil. Çünkü benim bildiğim hiçbir şeyi bilmiyor. Yani salak olduğu için değil, gerçekten olayları hiçbir yerinden tutamadığı için şu an bu şekilde aptal gibi davranıyor belki de. Kedere devamlı takılan, Defne ve diğerleri, he bir de ben, biz. Tutuştum ben tutuştum, hazirana yaklaştıkça, Ömer artık bir ara öğrenecek her şeyi diye tutuştum. En son babalar duyar demişler, külliyen yalan. Ömer henüz baba bile değil ve her şeyi en son o duyacak. İçim çekildi, konuyu kapatıyorum.