İkisinin de aynı şeyin peşinde olduğunu öğreniyoruz. Bir tılsım. Tabii amaçları ne bilmiyoruz fakat bölüm ilerleyen kısımlarında Ashildr’in amacını öğreniyoruz. Bu arada Ashildr kendi adını tanımıyor bile geçen 800 yılın adında. Artık o adı kullanmıyorum. Kendime “Me” diyorum, diyor. Türkçesi “Ben” diyelim. Niye böyle diyor? Büyük ihtimalle 800 yıllık yalnızlığını simgeliyor bu isim. Aslında çok tanıdık değil mi? Doctor’un gerçek adını söylememesi gibi bir şey. Kendine seçtiği bir ad Doctor sadece! Biz de tabi yazıda onu Ashildr diye çağırmaya devam edeceğiz. “Kendi kendimin arkadaşıyım. Bireysel, yalnız” diye de sessiz bir çığlık atıyor Ashildr. Çünkü Doctor’un onu almaya geldiğini sanıyor fakat onun öyle bir niyeti yok.

Bu konuşmanın ardından Ashildr’in suratı düşüyor haliyle. 800 yılda birçok acıyı tatmış, sevdiklerini kaybetmiş birisi o. Aynı Doctor gibi. Doctor’un şansı var elbette. İstediği zaman o sevdiklerini uzaktan da olsa görebilir. Hatırlayınız 10. Doctor değişimden önce Rose’u görmeye gitmişti, daha tanışmadıkları zamanlara.

Ashildr ve Doctor arasında bunca zamandır ne olduğuna dair sohbet kısmı eğlenceliydi ya da eğlence demeyelim de nostaljik. Mesela bir Ortaçağ Kraliçesi olmuş! Kendine sahte bir cenaze düzenleyip kaçmış. Başka bir zamanda büyük bir savaşa katılmış. Hatta şöyle ki Yüzyıl Savaşları’nın bir parçası olan Agincourt Muharebesi’nde savaşmış. Dakika da altı ok atabiliyormuş! Vay canına! Tabi erkek kılığında girmiş orduya. Çünkü hayatında heyecan arıyormuş. Ya da bir köydeki hastalığı önlemiş. Ama sonrasında cadı diye onu boğmaya çalışmışlar.

Maisie Williams bir nevi bu bölümde kılıktan kılığa giriyor. Çok River Song vari hareketler bunlar. Hoşuma da gitti açıkçası. Zaten bilmeyenler için hemen söyleyelim, Maisie Williams’ı yeniden göreceğiz. Hali hazırda finaldeki sahneden dolayı bunu düşünmek zor olmadı. Ben belki bu sezon için olmasa bile ilerisi için yeniden karşımıza çıkabileceğini düşündüm.