Doctor Who’nun dokuzuncu sezonu ne ara başladı da altıncı bölüme geliverdik! Hani zaman su gibi akıp gider, derler ya cidden o misal yarıladık sezonu. Sezonun beşinci bölümüne göre daha derli toplu, keyifli bir bölümdü bence. Özellikle Maisie Williams’ın karakteri göze daha hoş geldi gibi. Bir önceki bölümde Arya olmaktan sıyrılamamıştı sanki! Bir de oynadığı rol buna müsaitti sanırım.
Bu bölümde Ashildr karakteri daha kendine özgü bir görüntü çizdi. Doctor’la ayrılmalarının üzerinden 800 yıl geçmiş. Belki Doctor için daha kısa bir zamandır ancak Ashildr için büyük zaman… Bu gidişle Ashildr, Doctor’dan daha yaşlı bir karakter olacak gibi. Aynı Kaptan Jack Harkness gibi!
Diziyi izlerken bölüm hakkında daha öncesinde bazı bilgilere sahip olmak can sıkıcı olabiliyor. Evet, heyecanı öldürdüğü muhakkak bazı konularda ama şunu fark ettim ki eğer Steven Moffat bize önceden bir bilgi veriyorsa bunun altında mutlaka ileride çıkacak bir ters köşe ya da sürpriz var demektir. Bunu unutmayın!
The Woman Who Lived bölümü Catherine Tregenna’nın elinden çıkmış. Yıl 1651 ve çoğu zaman olduğu gibi İngiltere’deyiz. Bölüm bir at arabasının sesiyle başlıyor. Aniden yolu maskeli atlı bir haydut kesiyor. Mücevherleri ve değerli eşyaları almak istiyor. Tabii çok klasik bir sahne ama keyifli değil mi? Bir anda at arabasının içinde Doctor beliriyor. Bir şeylerin peşinde yine ama ne olduğunu henüz bilmiyoruz. Zaten öğrenmemiz de uzun sürmüyor. Haydut ve Doctor arasında geçen eğlenceli diyalog sırasında at arabası hızla oradan uzaklaşıyor! İkisi de maalesef arzuladıkları şeye ulaşamıyorlar…
Bu andan kısacık bir süre sonra maskeli haydutun kim olduğunu öğreniyoruz. Yaklaşık 800 yıl öncesine gitmemiz gerekiyor. Bir önceki bölümde Doctor’un ölümsüzlükle kutsadığı Ashildr çıkıyor maskenin altından. Bu zaten hepimizin bildiği bir şeydi. Ama dedim ya bunun altından belki şimdi değil ama ileride bambaşka şeyler çıkacaktır. En azından umuyorum.