Sude bu oyunu neden saklamaya karar verdi hala anlayamıyorum. İçimde öyle kötü bir his var ki sanki yavaş yavaş nehrin kenarındaki uçuruma yuvarlanıyoruz. Bekleyip göreceğiz Sude Hanım bizim için cadı kazanlarında neler kaynatıyor. Neriman da umutlandırdı beni biraz; Ömer'e zarar vermeden bu işi halletmeyi düşünüyormuş bakalım nedir onun "zarar vermemek" lafından anladığı. Fakat yine kendi topuğuna sıktı Nöro. Sinan'ın Yasemin'e aldığı küpeleri Sude'ye sanıp bir de bunu ağzından kaçırarak. Sanırım atık Cherie de bir entrika yuvası olacak, ortalık karışıyor mu ne ?
Tekrar Defne'ye dönecek olursak bu kafa karıştırma konusunda bir adım daha atıp bu sefer de kutunun içinde elma gönderiyor. Koriş'in "Bunun olduğu her yercikler alev alır," lafına gönderme yapıyor bir nevi. Hatta mumlu şamdanlı bir sofra hazırlamış, giyimniş, süslenmiş, ilk defa aşmış kendini. Ömer gelip eğilince yine nefes kesecek bir şeyler söyleyecek ya da Defne'nin saçları tutuşacak sandım, peki sonuç? "Sadri Ustam geliyor. "Canım sen dün şirkette kalırken ne yaptın, hangi yoga, hangi terapi seni bu kadar körelten? Haber vermeden libidonu falan mı aldırdın? Sadri Usta'nın olduğu han yıkılıyormuş, tam da zamanına denk geldi, şirket de zor durumda ama "Halledicem ben," diyor Ömer; böyle zamanda böyle vefa kaldı mı bilmiyorum. Defne ne ara gitti, ne ara geldi, ne ara Albertine Kayıp okudu ve uyuyakaldı? Ömer Defne'ye seslenedursun bizim kız hala Ömer'i anlamanın, onun sevdiği ne varsa sevmenin peşinde yorgunluktan sızmış kalmıştı. Kitabı uyandırmamak için öyle titizlikle aldı ki Ömer, bir de kaldığı yeri kaybetmeden yerine koydu. Böyle böyle kalbimizi kazanırken sevgili Mr.İplikçi, başımıza neler geleceğinin henüz farkında değildik...
Aman Allah'ım ne büyük acılar bunlar!!! Bir haftadır herkesin dilinde elma da elma,meğer elma değilmiş o arkadaşlar ayvaymış. Yedik mi? Afiyetle hem de. Kaç zamandır “Aman Gallo şöyle mükemmel," yok "Dünya modasının anahtarı elinde," size yemin ediyorum ilk baştaki o ton ton amca olsa "Beğenmedim seni," deyip kızdırsa Ömer'i, şu halimden sonra gıkım çıkmazdı.
500 kere falan yanlış kişiler için “Köşedeki mi, merdivendeki mi Gallo?” derken bir de baktım tipi ve giyinişi ititbariyle aynı olup, İz'in yandan darbe almışı biri! Tabii ben şok! Şımarık, o kadar insanın emek verip onun için geldiği resepsiyona bırakın teşrif etmeyi haber vermeyi bile düşünmeden kaçan, düşüncesiz bir insan. Aslında hep iyiyi düşünen bir insanımdır ama şu an içimdeki Pollyanna acaba hangi resepsiyon çıkışı Fikret Gallo'yu yakabilirim diye planlar yapıyor, varın gerisini siz düşünün. Karşımda olsa "Kimsin sen kızım? Biz taş devrinden beri vuslat olsun diye uğraşıyoruz, senin bir alt modelini yeni gönderdik bir de sen hiiiç gölge etme. Sabır falan da kalmadı, İz'e kadar vardı; taze bitti, var git yoluna!" diye bas bas bağırırıp, saç baş dalabilirim, kimsecikler tutamaz beni. Bir de Ömer'e bir hareketler, bir bir şeyler; sanki kırk yıllık arkadaşı Ömer. Atlasana Gallo n’olur atla, şirketin yansın atla. "Sinan oradaki insanlarla benim yerime kaynaşıyor, ben seninle kaynaşayım," demeye getirmiyor tabii ki sakin olun; mutlaka aklında bir hinlik var bu tartışılmaz, ama bize de anlatsa hani de televizyon başında krizler geçirmesek, şöyle Deniz'e yaptığı gibi bir şeyler olmalı kafasındaki. Zaten lafını sokuyor İplikçi "Bilmiyorlar ki ben kadın ruhundan anlamıyorum," diyerek. Borçlu olmuş ama unutmazmış mutlaka ödermiş, sen git canım hesabı ben öderim barmen beyefendiye. Bir de Gallo Hanım’ın sözde "unuttuğu" bisikleti derdi var başımızda. Umarım bu bir ev ziyaretiyle sonuçlanmaz. Sonuçta dünyaca ünlü biri bir bisikletin peşine düşerse işte o zaman isyan bayrağını çekerim, haberiniz ola.