Yeşim ve Defne kuş tüyü yataklarında mışıl mışıl uyuyorlardı. Hiçbir şeyden haberleri yoktu. Gökyüzü tozpembe ağaçlar yemyeşildi. Kuşlar cıvıldıyor, bilumum haşerat yuvalarına ekmek kırıntıları götürüyordu. Ve sonra uyandılar. Mutfağa gittiler… O mutfak, o güzelim cam tezgâhlı, masif ahşaplı, set üstü takımlı canım mutfak… Elim bir kaza sonucu bizlere ömürdü. Kahvaltı hazırlama niyetiyle mutfağa giren Yalın ve Çınar son mutfak bükücü olarak o güzelim mutfağı mahvetmişlerdi. Eşzamanlı olarak ben kalp krizi eşiğindeydim. Üç gün yoğun deterjanlı sularla silinse temizlenmezdi o mutfak!
Ama bahçe öyle miydi ya? Bahçe cennetten bir köşeydi. Defne’nin de dediği gibi Hatice’nin durumu hiç iyi olmasa da netice çok harikaydı. O dillere destan sofranın bir köşesine ilişip kendime küçük bir tabak yapmak istemedim desem yalan. Ve sofranın mimarının Yalın Aras olduğunu öğrendiğimde ise küçük bir kıskançlık krizi geçiriyorum. On parmağında on marifet. Böyle devam Yalın’cım! Kahvaltı hazırlayan erkek hepimizin hayallerini süsler.
Bu arada Toprak ve Zıpzıp Osman da boş durmayıp polise gidiyor ve Satır’ın yakalanması için gerekli delilleri teslim ettiler. Bu beladan ne kadar çabuk kurtulurlarsa herkes için o kadar iyi olacak. Zaten Toprak’ın uzun zamandır Satır hakkında delil topladığını düşünürsek çok gecikmeden gelecek bu yakalanma işi.