Geçen haftaki böğür delinmesinden sonra acayip iyi geldi böyle goygoy dolu bölüm. Koca bir mendil sepeti hazırlamıştım kendime, geçen hafta “Oldu, ben bir parça daha mendil alıyım bari.” diye mutfakla salon arasında mekik dokumaktan helak olmuştum zira. Kullanamadım dersem yalan olur. Böğür delinmesinden kullandım dersem daha da büyük yalan, ben bu sefer mutluluktan ağlarken kullandım mendillerimi. Yetimhane sahnesini diyorum. Celil Nalçakan’ın topu kapıp, Cem Cücenoğlu ve Kanbolat Görkem Arslan’la paslaştığı, Pascal Nouma’nın şut çektiği, Recep Çetin’le birlikte gol olan top hani. Özellikle her birini kendi isimleriyle yazma gereği duydum ki, bu adamlar orada bir oyunculuk sergilemediler. Bu adamlar orada kesinlikle kendileriydiler. Beşiktaş kadar gerçektiler, Beşiktaş kadar büyüktüler. İyi ki, iyi ki varsınız olmakta insan oğulları
Allah aşkına şu Dafne’yi Sefer’e kes-yapıştır mı yapıyonuz, Sema’nın Türk filmi kadrosuna, güzel yürekli sevgili olarak kopyala-yapıştır mı yapıyonuz, n’apıyosanız yapın bir an önce. Ben dayanamıyorum bu adamı böyle görmeye. Benim içim kanıyor Sefer üzülünce. Benim aklım gidiyor Sefer ağladığında. Sema’nın karşısına her dikildiğinde -gerek uyurken gerek ayıkken- bana bir üşümeler basıyor. Dafne’ye bile razıyım, yeter ki üzmeyin şu adamı artık.
Bahri Baba’yla Despina Hanım bir uçuştular ki birbirlerine bu bölüm, allah allah diyorum yani. Böyle bir uçuşmak Poyraz’la Ayşegül de bile görmedik biz, yaşlı kurtlar affedersiniz de. Despina Hanım da ne hanım ama. Kadın işli kese içinde para veren asilliğinden aha şu saçımın bir teli kadar uzaklaşmadı yani. Bahri o arada bir adam öldürdü, bir milletvekiline laflarıyla kafa göz girdi, Poyraz’ı en çıtırından sorgulara çekti, arada başka unuttuğum bir şey var mı? Ama saygımız sonsuz. Baba yaptı, vardı bir bildiği. Baba ne söylerse, vardır bir bildiği.
Songül’ü düşünce gücümle yok etmeye çalıştım. Bütün bir bölüm, Songül her göründüğünde, yemin ediyorum yaptım bunu. Gına geldi bana çünkü. Baba’dan tutun, Sinan’a kadar suçlu suçsuz herkes, fersah fersah bedel öderken, bu kadının bedel ödemenin ne demek olduğunu tam kavrayamamış halleri beni benden aldı artık. Kendi yaptığı planla kendini imha ederse, İpek kızımız, Sadrettin’e aşık olursa gerçekten, Sado zaten tutuşmaya yer arıyor, çok güleceğim ve çok çooook sevineceğim. Son gülen bu sefer iyi gülmeyecek gibi Son-gül. Şu bedbahtlar bedbahtı espriyi de bıraktım ya buraya, bana da helaller olsun yani.
Birkaç bölüm önce özeti yazarken küçük notlarımda demiştim ki: Meltem’i al sev. Tüm kırılmışlıklarını sabah akşam sev. Aynısını buraya kopyala-yapıştır yapıyorum, kusura bakmayın. Çünkü Meltem için diyebilecek başka bir şey bulamıyorum. Ne kadar varsa kırılmış yanın, onlardan öperim kadın. Gözyaşlarını, gözyaşım bellerim. Seni mahveden o küresel havaları, Pikaçulaşıp, elektrik salınımlarımla mahvederim. Ah Meltem, ahh! Gönlüm istiyor ki Zülfikar’ın o hastanedeki tüm repliklerini yazayım buralara, dolsun taşsın ama sayfaların alıp başını Everest’e tırmanması korkumdan yapmayacağım öyle bir şeyi. İzlediğimiz o beş dakika içinde göndermeden göndermeye atlayıp, bizi kahkahalara boğdun Zülfikar. Alkışlar, tebrikler bir kez daha bu sefer Metin-Feyyaz ıhımmm şey pardon Meltem-Zülfikar tekliği için gelsin lütfen.