Öyle uzak ki yerim,
Uzakları aşıyor…
Öyle uzaksın ki Ali, öyle bir uzak. Uzaklığın yakın, en yakın. Uzaklığından vururlar seni çocuk. Dağılmışlığın, kırılmışlığın bir soluk mesafede. Üflesen dağılması mümkün değil, biliyorsun. Üflemiyorsun, ama üflesem n’olur diye düşünmekten de geri duramıyorsun. Uzaklığın sana tuzak Ali. Dağıtılmışlığın çaresiz. Tercih yapacağın nokta korkuların. Müsadenle dağınıklığını iki parçaya böldüm ben Ali. Yazılan sonu bir tarafıyla hak etmiş, bir tarafıyla hiç hak etmemiş, iki Ali. Hak eden yanına, elzemdi diyorum bu oyun, yoksa kalkamayacaktın, bataklık yutacaktı seni, tepeden tırnağa kahverengi olacaktın. Şimdi, işte şimdi gelmiştir aklın başına. Hak etmeyen yanın kalbimin üstünde, saçlarını okşuyorum. Mırıldanıyorum usul usul şarkıyı, senin için, senin sebebinden. Her bir sözü bin yarana deva olsun dileklerimle.
Ya her şeyim ya hiçim
Sorma dünyam ne biçim
Bir kördüğüm ki içim
Çözdükçe dolaşıyor.
Kördüğümlerin, kördüğümlerim. Gözünde biriken her damla, ölüyorum diye sustuğun her an kördüğümüm Ali. Tokatlardan sonra yüzünde kalan her iz, içimde yolunu buldu yerleşti ciğerime. Yanında olmak kisvesi altında üstüne geldikleri her an birer düğüm daha ekledim çizgime. Zor zamanlarda etraftan gelen ‘her şey güzel olacak’ temalı konuşmalar hiç işe yaramıyor bende, aksine sevgisinden ölsem karşımdakinin, suratının tam ortasına tüm gücümle vurasım geliyor. Güzel olacak evet biz de biliyoruz, yine gülüyoruz yine eğleniyoruz bir şekilde, ama içte bir şey gidiyor anlamıyor musun, insanın içinden böyle koca bir parça kopuyor, zamanla acıtmayacak canını koptuğu yerden ama daha çok taze işte, daha tam kopamadı bile hatta… Sen onun üstüne geliyorsun, her şey güzel olacak diyorsun, ben burnumun ucunu göremiyorum acıdan, sen geçmişsin güzellik diyorsun. Olacak iş değil ki o senin yaptığın. Günlük çemkirme dozajımı yarıladığıma göre buyurun devam. Ali yerinde olsam, ben kendimi zindanlara kapatırdım, gözyaşım kuruyana kadar, içimin acısı bir parça dinene kadar, kanlar ucundan kuruyana kadar ağlardım. Çünkü dışım 23, içim 73. Kim uğraşacak ortalık dağıtmayla. Ama Ali hoyrat. En başından beri kasırgalar parmak uçlarında. “Beni acı çekmem için mi doğurdunuz?” diye sorarken de, spor kulübünde elini masanın camına geçirirken de, o deniz kenarında verdiği ilk öpücükte de, “Senin gibi bir adamın oğlu olmadığımı öğrenmem iyi oldu!” derken de, kasırgalar tam burada. Tüm bu sebeplerden Ali’nin kendisini odalara kapatıp boşluğa susarak bağırmasını bekleyen takımına, koca bir alkış. Ablacım senin baban ortaya çıktığında içip içip Shakira sandıydın ya kendini sen, havuza atladıydın ya, ne çabuk unuttun? Sana ne demeli Savaş efendi, çatılardan süzülecektin hani, “Yaşamak istemiyorum!” diyordun, nerede? Nazlı’cığım sen canından bezdirdin ya ikizini, “Sen benim kardeşim değilsin!”e kadar vardı ya olay. Soruyorum: NEREDE? Helikopterin arkasına pankart açmak lazım tüm bunlardan, yazı puntoları artık 48 mi olur, 72 mi bilinmez. Dalgalansın dursun: Unutulanlara inat, unutanlara nispet. Kimsenin, hiç kimsenin verdiği vaazlarda haklı olduğunu düşünmüyorum bu konuda. Hatta bir parça samimiyetsiz buluyorum, Selin dahil.