Sahnede ise avukat masanın başında oturuyor, ikisinin de ortasında, tam bir arabulucu. Ne birine, ne de diğerine daha yakın. Helen daha bencil, acımasız, sert, uzlaşmaz. Yıllarca oturdukları ev o-nun, altı kırmızı kalemle çizili. Bütün para onun tarafından zamanında ödenmiş. Helen, Noah’nın bitmeyen kitabının geliriyle dalga geçecek kadar onu ve yaptığı mesleği küçümsüyor. Kitaptan alacağı parayı söylediğindeyse Noah taşı gediğine oturtuyor, Helen’ı bozuyor, yersen... Ama Alison öyle mi, oturdukları küçük cennetin kapısını açtığında olanca güzelliğiyle mutfakta beyine yemekler yapıyor. Günün nasıl geçtiğini soruyor ama öğrenmekte ısrar etmiyor. Dırdır yok, gürültü yok, ideal sevgili. Noah kapıdan girdiği anın fotoğrafını çekiyor ve o anda editörünün “zırvalıklarından”, Helen’ın asabiyetine her şey çamur gibi görünüyor gözüne. Eski oturduğu evden yadigar kalan açılıp kapanan sandalyesini cennetin ucundaki iskeleye kuruyor ama yaklaşamakta olan fırtına umrunda bile değil.