DNA’da kalmıştık…
Ertan kendince haklı sebeplerle bizimkilere DNA testi yapılması için mahkeme kararı göndermişti ya, işte Zeynep o kağıdı uzun uzun okudu. Okudukça gerildi, gerildik. Fatih’in çözümü ise yine kendisine yakıştı, çocuğumuzu da alıp kaçalım!
Bu arada Ertan Selim’in kendisinin olduğunu ispatlamak için kesenin ağzını açtı. 100 bin TL isteyen avukata mecburen evet dedi. Ama sorun bitmemişti. Ertan bekar bir adamdı sonuçta, Selim ise annesiyle mutlu mesut yaşayan, üstelik de varlıklı bir ailenin torunuydu. E bu durumda hakim çocuğu Ertan’a vermezdi. O zaman Ertan’ın bir aile kurması iyi olurdu.
Zeynep ve Fatih evde bu DNA konusu ile kafayı yerken kapı çaldı ve ta ta taaamm; Mukadder Teyze sürpriz yapıverdi. Daha ne olduğunu anlayamadan arkadan Mukaddes, Fehmi ve Gülsüm Hanım gelince kıyamet koptu. Mukaddes kardeşini orada görünce az kalsın saçını başını yolacaktı kadının. Sonra Mukadder timsah gözyaşları içinde itiraf etti; her şeyini Fransa’da kumarda kaybetmişti. Başını sokacak bir evi bile yoktu. O anda bizim cadı Mukaddes oluverdi bir masum kedi Mukaddes. Kardeşine kıyamazmış, elaleme Mukaddes’in kardeşi Mukadder fakir düşmüş dedirtmezmiş. Tuttu kardeşinin elinden…
Şevket Reis’in hapisten kurtulması ile bizim balıkçı tayfası denize açıldı. Orhan karısına içini döktü; çok özlemişti denizi, tekneyi, balıkçılığı… Benim yerim denizmiş gibi geliyor dedi Selin’e. Şirket işleri falan pek O’na göre değildi. Selin de bir anda sanki şirkette çalış, şirkette çalış diyen kendisi değilmiş gibi kıyamadı kocasına ve dön o zaman deyiverdi. Orhan’ın sevinçten gözleri parladı.