Ömer.. 36 bölümdür içten içe hayranlıkla baktığım hatta içimde bırakmayıp zaman zaman sizlere de aktardığım hepimizin gönül misafiri.. Neden Fikret parayı kabul edip Cherie'yle çalışmaya başladığında burnundan dumanlar çıkararak hesap sormaya gitti? Biz o kadar çok şey gördük ki, koca bir koleksiyonu Tranba'ya veren Sinan'a hesap sormamıştı böyle Ömer, sevdiği kadının şirketten gitmesine sebep olan Sude'ye de "Ne yaptı sana Defne?" diye sorup sonra yükselmişti fakat hesap sormamıştı, Defne tasarımı sattığında bile böyle bağrış çağrış fırtınalar kopmamıştı; peki ne değişti ? Gallo'nun özelliği ne ki Ömer evine gidip bir ton laf etti iki gündür tanıdığı kadına, hani bu adam insanlara güvenmek üzerine kurmamıştı hayatını? Ben bunun nedenini kestiremiyorum gerçekten. "Bizden biri gibi," derken ne kastetmişti, nereye koymuştu Gallo'yu da bu kadar hazmetmesi ağır oldu, bilmiyorum. Fakat bir dipnot vermeden de geçemeyeceğim: Buradan asla duygusal bağlamda bir şey çıkartmanızı istemem, benim kastettiğim öyle bir şey değil; galiba Ömer hazmedemiyor kaybetmeyi y ada reddedilmeyi. Hırsı, öfkesi bu yüzden haklı değil ama açıklanabilir belki ilerleyen zamanlarda.
Sinan'ın ata sporu, olan biten kötü şeyi yemeden içmeden Ömer'e yetiştirmek. O da haklı tabii kendince fakat bu sefer çok fena denk geldi; Gallo'nun onlardan vazgeçmesinin üstüne bir de Deniz'in Cherie'nin ortağı olduğunu öğrenmesi hakikaten kötü oldu. "Defne Deniz'in yanında mı çalışıyormuş?" deyip oraya yığılıverecek sandım, adam elden gidiyor dedim koşun aa dostlar diye konu komşuyu ayaklandıracaktım az daha. Öyle olmadı ama.. Artık sabrının sınırını aşan "Savaş başlasın! Yansın, yakalım, acımayalım!" diyerek o hep savunduğu etik metik ne varsa bir kenara fırlattığını, oyunu artık kurallarına göre oynayacağını gördük Ömer'in. Bu öfkesi nasıl sonuçlar doğurur göreceğiz. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bence artık çoğu şey eskisi gibi olmayacak. Tek korkum ise bunun Defne-Ömer aşkına sıkıntılı günler getirebilecek olması. Umarım Gallo'ya hesap soran Ömer bu kez yargılamadan sevdiği kadını dinleme tenezzülünde bulunur aksi halde iletişimsizlik artık bu ilişkinin kanayan bir yarası olarak daha da kötüleşip enfeksiyon kaparak dönülmesi zor yerlere sürükleyebilir bizleri. En iyisi ben gideyim de biraz da şurada ağlayayım.
Yüreğimizde derin yaralar bırakan bir aşk Defne ve Ömer. Birini iyileştirelim diye sarıp sarmalıyoruz, bütün ilgimizi o tarafa yöneltiyoruz fakat tam da diğer tarafımıza hiç beklemediğimiz ve en savunmasız olduğumuz anda bir darbe alıyoruz. "Bir gün kapını dolu dolu seven bir Defne olarak çalacağım," diyen tam da 36 bölümdür sırtındaki en büyük yükten kurtulmuş olarak gerçekten dolu dolu, korkusuzca seven bir Defne olarak geldi ve o anki mutluluğuyla farkına bile varamadı Ömer'in halinin. Her yerde gördüğümün aksine son sahnede Ömer'in sarılıp sarılmama konusundaki tereddütünü kötü algılamadım ben. Kendisiyle savaşını gördüm ve bu savaşın sonunda köşeli taraflarına değil, sevdiği kadına yenik düştü bu adam ona sarılarak. Aşk bu, öldürür de, güldürür de.. Ve bize onun bizim için seçtiğini yaşamaktan başka seçenek kalmaz.
Kabul etmemiz gereken şeyler de var tabi. Örneğin her şeyin nasıl incelikle işleniyor olduğu,Meriç Hanım’ın bizim çoğu zaman tahmin edemeyeceğimiz ters köşeleri, pamuk ipliğiyle de olsa olayları bağlayışı cidden akıl işi gerektirir ve mutlaka vardır onun da kafasında olayları ulaştırmayı düşündüğü yerler.
Size bir kaç nacizane cümle ve bölüm sonunda çalan Candan Erçetin'in seslendirdiği Aşk şarkısının sözlerinin bir kısmıyla veda etmek istiyorum,
Aşk dikeni az incitmez.
Ben yürürüm bu yolda, açarım güllerimi
Bir kale bulurum sonunda, yumarım gözlerimi..
Aşk, beni öldürdün sen aşk
Bazen güldürdün sen aşk
Beni büyüttün sen aşk
Beni varettin sen aşk..
Haziranda izlemeye başlarken biz gönüllü kiracıları olduk, rüzgar bizi nereye savurursa savursun orada eninde sonunda mutlu olacağımıza karşı hala çok kuvvetli bir inancım var benim. Unutmayalım ki iyi ve sağlam şeylerin hep sancılı bir dönemleri olmuştur buna aşk da dahil. Umutla kalın.