Sefer und Sema aşkının karşılıklı oluşu ortalığa döküldüğü için hepimiz bahtiyarız, bunu biliyorum. Özellikle ben Sema’nın kırık kalbini o aşkta onaracağına inanıyorum. Fakat şunu da söylemeden edemiyorum: Sema karakteri önceden daha sevecen ve daha ilgi çekici gelirdi bana, şimdiyse gördüğümün her keresinde Hemingway gibi intihar edesim geliyor. Fakat pek tabii bu durumu da depresyonuma bağlıyorum. Sema’yı, Sefer’in iyileştireceğine inanıyorum. Hem adamların alıkonulması kısmında Sema’nın Sefer’in ismini ağzından düşürmemesi durumuna yalnızca ben tanık olmadım sanırım? O aşk koştu gidiyor. Hatta engelli bir koşuda engelleri gözü kapalı atlayan bir ata benziyor.
Buradan da şuraya bağlayacağım: Dizide karşılıksız aşk (Sinan’ı saymazsak) kalmadığı için Çiğdem diye bir karakter çıkıverdi ortaya. Ona da gitti Zülfikar âşık oldu, içi aktı. İlk görüşte aşk. Çiğdem’in duygularının da oynaşmaya başladığını düşünüyorum ve bu ikili sürekli karşılaşmaya devam edecek bir süre daha. Sonrasındaysa işler Zülfikar’ın dediği gibi olmayacak. Çiğdem und Zülfikar, Zülfikar und Çiğdem olacaklar. Zaten GERÇEK HAYATTA da yok mu mafya sevgilisi olan oyuncular? Kurguda neden olmasın? Ayrıca Zülfikar’ı tam mafya saymak da doğru değil bana kalırsa.
Çiğdem’in telefon konuşmasındaki gibi tek boyutlu, iki boyutlu karakterler değil çünkü bu dizidekiler. Bu dizide çok boyutlu karakterler mevcut. Bir gece adam öldürüp öteki gece araba çarpan köpek için ağlayan insanlar var. Bir gece adamın birini dövmelere doyamayan Sefer’in sanat galerisi basıp ağzına geleni söylediği bir hayat akıyor bu kurguda. Mekân basmayı doğru bulmasam da, iyi bir ağız payı verdiğini düşünüyorum Sefer’in. Zira, evet, çoğumuzun GERÇEK HAYATTA yapamayacağı bir şey bu. Yapmaya kalktığımızda yaka paça dışarı atılacağımız, dahası karakolluk olacağımız bir gerçeğin ölüsü yatıyor çünkü o sanat galerisinde. Hayat bu.