Günlük hayatta büyük laflar etmeyi, daha doğrusu kesin konuşmayı pek sevmeyen biriyim. Çünkü dönüyor dolaşıyor, o laflar beni geri buluyor. Konu diziler olsa bile. Biraz benim takıntılı biri olmamla, biraz da aldığım Olasılık derslerinin etkisinden olsa gerek. Ağustos ayı zamanı Amerika’nın beş ulusal kanalında yayınlanacak dizileri birer yazıyla toparlamıştım; hatta sonlarına birkaç cümle kişisel yorum da eklemiştim.
FOX dizilerini tanıtırken sıra Empire’a geldiğinde içindeki siyah karakter yoğunluğunun benim için fazla olduğunu belirtip, yetinmeyip ‘tereddüt etmeksizin pas geçeceğimi’ belirtmiştim. Çok affedersiniz, iyi halt yemişim o zamanlar. Bu fikrim yeni yıla girmeden önce bir güzel değişti; hatta merakla bekleyen birine dönüştüm ve başladıktan sonra ertesi gün oturdum izledim. Nasılına gelirsek:
- Aile içi karmaşa içeren dizileri severim aslında, o yüzden giriş başarılı olmuş. ALS hastalığı yüzünden müzik şirketine başkan olarak üç oğlundan birini seçmesi gereken bir baba. Biri hoşlanmadığı özelliğiyle gay, diğeri tembel, sonuncusu karizma yoksunu. Bir de 17 yıl sonra hapisten çıkan eski eş. Seç, beğen, uğraş.
- Sıkı bir hip-hop dinleyicisi değilimdir, o yüzden izlemeden önce müziklerin kulağıma batacağını düşünüyordum; olmadı.Diziye özel hip-hop müzikleri kullanmaları ve dizinin müziklerinde Timbaland’in desteğini almaları doğru bir karar olmuş.
- Başroller harika. Babayı canlandıran Terrence Howard rolün hakkını veriyor ama asıl anne Cookie’yi canlandıran Taraji P. Henson’ı beğendim. Üç oğuldan ünü ve kızları seven ama çalışmayı sevmeyen küçük oğlan Hakeem’i şimdilik saymazsak büyük oğlan Andre ve ortanca Jamal’ı da sevdim, ki Jamal’ın eşcinsel olması dizi için farklı bir pencere açılmasını sağlamış.
- Yeni bir dizinin ilk bölüm reytingini görmeden başlamamaya çalışıyorum. Bu dizininki de harika ötesi geldi; hatta FOX’un bu sezonki temel taş dizisi Gotham’ı geçmekle kalmayıp kanalın son üç yıl içindeki en güzel açılışını yaptı. Konuyu süründürmeyip böyle giderlerse mutlu mesut yaşar gideriz.
Böyle yani. Ayrıca 15 Ocak’ta FOX Life Türkiye’de de yayınlanmaya başlayacak. İlk yayında iki bölümü birden. Bir deneyiverin, zarar gelmez.
Yeni yıla girmemizle birlikte dizi bombardımanı başladı ama bu kadarla kalamadık. Bu yazının çıktığı güne kadar iki ödül töreni atlattık, yetmedi bir de Television Critics Association (TCA), yani Televizyon Eleştirmenleri Derneği’nin panelleri başlayınca haber bombardımanına döndü ortalık.
Not: Bu nedenle muhtemelen bu yazı çok uzayacak ve haberlerin bir kısmını bu seferlik istisna yapıp ikinci bir yazıyla Cumartesi toparlayacağım. Gelecek Salı’ya bir şey kalmazsa anılarımı anlatırım artık.
Öncelikle bir geri dönen ve yeni başlayan dizilere bakalım:
- Normalde geçen yazıda olduğu gibi Yılbaşı tatilinden geri dönen dizileri teker teker sıralayacaktım ama çokluğu gözümü korkuttu, o nedenle eğer izlediğiniz dizilerden Yılbaşı tatilinden dönmeyen hala varsa diye bir kez daha şuraya yönlendireyim.
- Yeni sezonu başlayanlara bakarsak, Portlandia, Archer, Banshee, Glee, House of Lies, Shameless, Episodes, Looking, Girls yeni sezonlarıyla döndüler, Parks and Recreation ise son sezonuyla bugün dönüyor.
- Yeni başlayanlarda Empire’dan yukarıda bahsettim zaten. Onun dışında iki dizi vardı: HBO’dan Togetherness ve MTV’den Eye Candy. Togetherness, aynı evde yaşayan iki çiftin bir arada yaşadıkları ve iki tarafın da ilişkilerini canlı tutmak amaçlı çabalamaları üzerine bir dizi. Eye Candy ise teknik deha Lindy’nin hacker arkadaşlarıyla bir araya gelip siber konulu cinayetleri çözmeye çalışması üzerine kurulu.
Geçtiğimiz haftada ilk ödüller 7 Ocak’ta yapılan People Choice’s Ödülleri’nde dağıtıldı. TV, sinema ve müzik üzerine dağıtılan ödüllerde, kazananlar internet üzerinden yapılan oylama ile belli olduğundan fan kitlesi güçlü veya aktif olan kitlenin baskın çıktığı türden bir tören işte.
TV başta olmak üzere müzik ve sinema dallarında kazananlara buradan bakabilirsiniz. Ödüllere bakıldığında kimi kategorilerde kazananlar saçma duruyor elbet ama öncekilerin aksine tek bir dizinin dominasyonu olmamasını sevdim. Ayrıca Betty White’a bayılan birisiyim.
Altın Küre’ye gelirsek…O daha yakın, yani Pazar gecesiydi. Kazananlar için şuraya, sevgili Bağlan Keskin’in Kırmızı Halı yorumları içinse şuraya bakabilirsiniz. TV ödülleri açısından törene gelirsek:
– En İyi Drama Dizisi’ndeki adaylara baktığımızda ‘en iyi’ olanın The Affair olduğunu söylenemez belki, En İyi Drama Kadın’da Ruth Wilson için hiç söylenemez ama itiraz etmeyeceğim. İzlemekten hoşlandığım bir dizi oldu, hatta bakmadıysanız bir deneyin. Özel röportajlı, yorumlu, analizli The Affair dosyası için şuraya… Reytingleri pek parlak olmayan diziye ikinci sezon onayını verirken Showtime tam da ödülleri düşünerek verdi aslında. Yoksa Altın Küre’nin sık sık yaptığı üzere yeni yapımları öne çıkaracaksak ben alır Viola Davis’e o ödülü bir güzel veririm.
– İki Oscar ödüllü Kevin Spacey, sekizinci adaylığının ardından ilk kez ödülü kazanmış oldu, pek de güzel oldu. Nihayet! Törenden önce ödül almasını en çok istediğim kişi olan Matt Bomer’ın The Normal Heart ile ödül almasına bayılmış durumdayım. Adamın performansının güzelliği bir yana, o kategoride gözüm başkasını göremedi de.
– The CW da En İyi Komedi Kadın Oyuncusu dalında Gina Rodriguez (Jane The Virgin) ile tarihinde ilk kez Altın Küre kazanmış oldu. Ayrıca geçtiğimiz sezonun bence en farklı işi Transparent da En İyi Komedi ve Komedi Erkek’i evine götürerek Amazon’u sevindirdi. Ben bu iki diziye geçtiğimiz yılın En’lerine dair yaptığım listede yer vermiştim.
– Aynı şekilde o listede kendisine ‘overrated’ kategorisinde yer bulan True Detective ve Matthew Bey’in atlanmasına bayılmış durumdayım. Fargo ve Billy Bob Thornton fanı değilim onların yerine öne çıkan her şey bana olurdu. Bu oldu.
– Gyllenhaal kardeşleri oldum olası severim, birinin de olsa ödül alması iyi oldu. Joanne Froggatt kısmına biraz şaşırdım açıkçası. Ne bileyim, bir sezon boyu Downton Abbey çevirdim ama verirken iki-üç kez düşünürdüm sanırım. Ha, başka kim olur diye baksak illa alsın dediğim biri de yok orada. Yalnız kadın konuşmasını yaparken pek tatlı bir heyecanın içine düşmüş durumdaydı, hoşuma gitti.
Bu yazılık da böyle oldu. Dediğim gibi bir sorun çıkmazsa Cumartesi günü devamıyla görüşürüz. Orada da onay-iptaller, bazı kadro ve diğer başka haberler olacak gibi duruyor. (Az önce baktım, TCA’nın ‘yarısı’ 14 dizi onayına-2 dizi iptaline mal olmuş.) Öptüm, bye.