İnsanlara doğa sevgisi aşılamak istediğinizde, “çevreci”, “sürdürülebilir” gibi anlamından uzaklaşmış, ruhunu kaybetmiş tanımlamalar çerçevesinde hareket etmek pek işe yaramıyor. Bence, doğa sevgisini ve keşfetme merakını uyandırmak; toprak, yaprak, ağaçlar, su, küçük taşlar, kayalar, insan ve insan olmayan canlıları sevmek, avlanmak (örneğin balık tutmak) doğadan ot toplamak, bahçeyle ilgilenmek, hayvanlara bakmak, patikalardan yürümek gibi günlük işlerle başlıyor Elbette zaman içinde yağmur ormanlarının yok edilmesi hakkında bilinciniz de gelişecek ama önce doğayla daha doğrudan ve rahat bir ilişki geliştirmekte fayda var.
Ülkemizin nüfusunun çoğunluğu büyük kentlerde, doğadan uzak bir yaşantı sürüyor. Merak duygusu ve oyuncu yönümüz ise, çok erken yaşlarda körleşiyor. Ciddi olmamız, gerçekçi olmamız –sanki gerçeğe tek bir perspektiften bakarak ulaşılabilirmiş gibi- bizlere pompalanıyor. Yeniden dünyayla bağlantı kurmak için ise, sürdürülebilir enerji kullanmanın ekonomik faydaları, yaşam tarzımızın iklim değişikliğine olan etkileri, geri dönüşüme teşvik, bence yeterli değil.
Merak ve ilginin her şeyin başlangıcı olduğunu düşünüyorum. Dünyanın bir tek bizden ibaret olmadığını, bu mükemmel döngünün yalnızca bir parçası olduğumuzu anlamak için farklı yaşamlar, farklı hikâyeler dinlemenin, seyretmenin çok etkili olduğuna inanıyorum. Çoğu kişi için belgeseller, doğal hayata yakın olabilecekleri tek mecra.