“Sıfırdan zirveye yürümüş, hırçın bir ruh; Yiğit Kozan (Tolgahan Sayışman). Ateşe koşan pervaneler misali, aşka inanmayan bu karanlık adama tutkun iki kadın; biri yıllarca süren derin bir uykudan uyanan çocuğunun annesi, diğeri yıldırım aşkının büyüsüne kapılan masum bir aşık. Yiğit (Tolgahan Sayışman), İclal (Şafak Pekdemir) ve Nur (Amine Gülşe). Sevda kafesinde çırpınıp duran üç yaralı ruh.. Ya kafes onları boğacak… Ya tutsaklığa yalnızca aşk ışık olacak…”
Yukarıdaki paragraf Show TV’de yeni başlayan Asla Vazgeçmem dizisinin tanıtım metninden alınma. Size koca koca laflar hazırladık sayın seyirciler.
Bu dizide entrika sever bir seyircinin aradığı her şey var. Çiftlikse çiftlik, şirketse şirket.
Asla Vazgeçmem’in konusu kısaca şöyle; Kozan ailesi, bir çiftlikte hep birlikte yaşamaktadır. Çiftlik İstanbul Şile’dedir ve neden neredeyse şehrin içinde bir yere çiftlik diyorlar belli değildir. Ama olsun, kocaman insanlar kendi evlerine çıkmak yerine dip dibe aynı evin içinde yaşar ve birbirlerine türlü gıcıklıklar yaparlar.
Dizinin esas oğlanı Yiğit Kozan, teyzesinin kızıyla evlendirilmiştir. Ancak tam ayrılma konuşmaları dönerken, İclal boşanmayı reddeder, direksiyona müdahale eder ve kaza yaparlar. Kaza sonucunda İclal, komaya girer ve üç yıl boyunca hastanede kalır. Bu süreçte Yiğit, teyzesi, erkek kardeşi, yengesi ve evin çalışanlarıyla birlikte yaşantısına devam eder. Derken, Adanalı Nur babasının ölümünün ardından, İstanbul’da geleceğini kurmak için Kozan çiftliğinde çalışan akrabalarının yanına gelir. Yiğit’in oğlu Mert ise, annesi hastanede olduğu ve sevgisiz bir evde büyüdüğü için sorunlu bir çocuktur. Mert altı yaşında olmasına rağmen 65 yaşında gibi konuşan bir çocuktur. Ağaçların tepesine çıkıp annesini arar, zaten ondan hiç hazzetmeyen anneannesi (aka Yiğit’in teyzesi ve kayınvalidesi) Aytül’ü iyice ifrit eder. Fakat müştemilatın yeni sakini Nur tabii ki çok şefkatli ve tatlı dillidir. Mert’i ağaca çıkıp kurtarır. Ve işte o zaman zaten Yiğit’le aralarında başlayan yeşillenme iyice ilerler ve Yiğit, çocuğuna bakıcılık yapan ve sahip çıkan Nur’a aşık olur. Nur’la Yiğit ilk başta flört aşamasında bir takım kavgalar ederler; ama bu tahminen o genre içinde cilvenin bir parçası olduğu için birbirlerine hakaretler etmeleri hiç fark etmez –zira bu aşkın bir tezahürüdür- neyse evlenirler. Ama evlenmekle bitmez tabii. Çünkü üç senedir bitkisel hayatta olan İclal, uyanır.
İşte burası çok kilit sayın seyirciler. Yiğit, Nur’la, zaten İclal’le evliyken nasıl evlendi? Eşlerden biri komaya girdiği zaman nikâh düşüyor mu? Yoksa zaten resmi olarak hiç evli değiller miydi? Kafamda deli sorular var? Eğer aydınlatabilirseniz ben de huzura kavuşacağım.
Biraz karakterlerden bahsedeyim, Yiğit Kozan herkese dayılanan bir adam. Örneğin yengesi Nazan’a "Benim evimde kimse maske takamaz!" diye bağırıyor. Kendini “sıfırdan mal ettiği” habire dizide tekrarlanıyor. Çekimler, İstanbul’un çok bilinen BMW/Mini/Land Rover bayilerinden birinde yapılıyor. Yiğit’i hem showroomda hem de servis bölümünde sıkça görüyoruz. Bununla birlikte benim bildiğim kadarıyla otomotiv bayileri hiç de öyle kendini “sıfırdan mal eden” insanlar değil. Sektörde uzun yıllardır var olan şirketlerin, bayilerin kökleri geçmişe uzanıyor; genellikle ülkenin en varlıklı aileleri bu tür işler yapar. Tolgahan Sayışman’ın 1981 doğumlu olduğu da göz önüne alınırsa, Yiğit’in yaşında bir adamın işinin zirvesinde olarak gösterilmesi pek inandırıcı değil. Ailesinden gelen yüklü miktarda parası olan bir adam olarak konumlansa daha doğru olacaktı.
Nur, derin derin günlükler tutan, İstanbul’daki akrabalarının yanına sığınmış bir kız. Gelinlikler içinde ağlamak, tüm domestik işlerden anlamak, sürekli arıza çıkaran Yiğit’in oğlu Mert’i sakinleştirmek ve çok iyi olmak gibi özellikleri var. Nur’un kuzeni Elmas ise, Yiğit’in evli bir adam olan kardeşi Cahit ile kırıştırıyor. Elmas, bencil ve kendini bir an evvel müştemilattan kurtarmanın, kapağı esas eve atmanın derdinde bir genç kızımız.
Aytül Teyze ise, çok sinirli. Belki kızı İclal üç senedir komada olduğu için olabilir. Ama bence doğuştan öyle o. Örneğin torunu Mert’in kulağına öyle bir asılışı var ki, çocuğa “Küçük hain, nankör!” diyerek, bana Üvey Ana’ya benzer tatlar yaşattı. Bununla kalmayıp, Nur’a daha eve ilk geldiğinde efsanevi bir konuşma yaparak “Burası Kozan çiftliği, burada herkes haddini bilir," dedi. İkinci bölümde ise, Nur’u dövdü ve merdivenlerden yuvarladı.
Diğer yandan İclal, o kadar yıl komada olmasına rağmen zerre kadar sevilmeyen bir kadın. Anıları evlendiği günde donup kalmış durumda. Çocuğunun olduğunu hatırlamıyor. İşte böyle soğuk, kötü bir anne İclal. Aklı fikri Yiğit’te. Çocuğu umrunda bile değil.
Asla Vazgeçmem, adı üstünde obsesif bir dizi. İclal, Yiğit’ten, Yiğit ise Nur’dan vazgeçmiyor. Zaten Yiğit, sürekli araba kullanırken, telefonda konuşurken falan "Nur’dan asla vazgeçmem," diye tekrarlayıp duruyor. Mert büyümüş de küçülmüş konuşmalar yapmaktan masada tüm ev halkını esir almaktan, müştemilattakiler avaz avaz konuşmaktan vazgeçmiyor. Ne vaat ettiği belli olan, kararlı dizileri şahsen çok severim. Bu durumda benim yeni takıntım da Asla Vazgeçmem oluyor haliyle.