Patron, Star TV’de yayınlanmaya başlanan yeni bir yarışma programı. Hafta içi her gün, 14:30-16:15 arasında gösteriliyor. Patron, bir tasarım yarışması. Tasarımcı adayları, kendilerine tanınan zamanda ellerindeki kıyafetleri ve aksesuarları değerlendiriyor. Her yarışmacının tasarımlarını sergileyen birer modeli var. Tasarımcılar, modellerin gardırobundaki kıyafetleri değerlendirerek yeni bir görünüm yaratmakla yükümlü. Jüri, Hakan Akkaya, Işıl Reçber ve Huban Ayşem’den oluşuyor. Hem jüri, hem de gardırobun sahibi modellerin verdiği puanlar sonucunda haftanın birincisi belirleniyor. Yarışmanın birincisi 10.000 TL’lik ödülü alırken, modeller yenilenmiş bir gardıroba kavuşuyor.
Yarışmacılardan bahsedeyim kısaca; Hasan Altın (21) içlerinde en giyilebilir kıyafetleri yapan yarışmacı sanki. Modeli Deniz Ispanakçı ile de iyi anlaşıyorlar. İkinci yarışmacının adı Deniz, modelinin adı da Deniz. Deniz, olağanüstü zevksiz bir tasarımcı, şansına da çok zor beğenen bir modeli var. İlk programda elbiseyi giymeyi reddederek, çöp poşeti giyerek ve elbiseyi askıda taşıyarak podyuma çıktı. Üçüncü yarışmacının adı ise Minel (22), modelinin adı da Merve. Merve de Minel’i arada sırada yaptığı kıyafeti giymemekle tehdit ediyor. Yarışmacıların enteresan bir çalışma anlayışları var. Atölyede hazırlık yaparken kendi aralarında itişmeye bayılıyorlar. Mütemadiyen bir tartışma, kabalık, kıskançlıktır gidiyor. Halbuki, hayatta takım çalışması, uyum, centilmenlik gibi şeyler vardır. Mesleki dayanışma diye bir şey de vardır. Bir çalışma ortamında uyumsuzluk yaratan tipler, normalde barınamaz. Eğer nitelikli insanlardan oluşan bir yerse ve orası doğru yönetiliyorsa, etrafına rahatsızlık veren kişiler uzaklaştırılır, çalışma arkadaşları tarafından da kınanır. Gelin görün ki, Patron’da terbiyesizlik, çirkeflik büyük prim yapıyor. Yalnızca yarışmacıların kendi aralarındaki çekişme yetmiyor. Modeller de tasarımcıların hayatını zorlaştırmak için elinden geleni yapıyor.
Öte yandan PH Yapım, neredeyse tüm programlarında bu çekişme, korku, dedikodu, yırtıklık, gücü gücüne yetene düsturundan besleniyor. Bu Tarz Benim, Benim Kuaförüm de aynı anlayışın ürünü. İlk başta bir çatışma olması ilgi çekmekle birlikte, sürekli bu temadan beslenmeleri sıkıcı olmaya başladı.
Ben programı iki gün izledim. Her gün ayrı bir konsept belirleniyor. Örneğin dün izlediğim programda, modeller iş görüşmesine hazırlandılar. Tasarımcıların iş görüşmesi kıyafeti anlayışı değişik. Belli ki hiç görüşmeye gitmemişler. Mümkün olan en sade ve profesyonel görünümü yaratacaklarına –çünkü mülakatı yapacak kişinin dikkatinin yalnızca adayın üzerinde olmasını sağlamak gerekir- danteller, ucu metalli ayakkabılar arasında kayboldular. Hele bir tanesi ki bunu jüri pek beğendi; yırtmaçlı pantolon yapmış. Tersten giydirilmiş gömlek, püsküllü küpeler. Gömleğin göbeği açık! Yapay kürk de var. Herhalde maskot olarak çalışacak kadın?
Ben size söyleyeyim, aklı başında hiçbir kadın bunları giymez. İyi kumaş, iyi kesim, iyi işçilik, amacına yönelik kullanılabilecek tasarımlar olsa nasıl olur?
Öte yandan, Patron insanları yaratıcı olmaya teşvik eden bir yarışma. Bu anlamda hakkını vermek gerek. Bilhassa Hakan Akkaya, neyin neden olmayacağını mantıklı bir şekilde anlatıyor. Belki sayesinde insanlar saçma sapan kılıklarla ortaya çıkmamayı öğrenir. Diğer jüri üyeleri için ise, aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Huban Ayşem örneğin bir yakasında Fo diğeri ol (Fool) yazan acayip gömleği ve kafasına siyah bir türban takarak Emine Beder’i canlandırdı. Ne yazık ki zevk sahibi bir insan olarak ikna edici değil. Futbolcu karısı kontenjanından jüriye eklenen Işıl Reçber’in de benzeri şekilde vasıfları konusunda inandırıcı olamama gibi bir sorunu var. Yine de insanın yapacak başka işi yoksa ve bol parası varsa, alışveriş de bir işe dönüşebilir ve işte moda ikonu dedikleri şey olunabilir. Zaten bana da züğürt olarak burada çok söz düşmez. Eminim çoğu kişiden daha çok şey biliyordur. Dikkat çekici bir tarzı olduğu kesin.
Son olarak, benim bu programda gördüğüm, dolapların çoğunun çer çöpten oluştuğu. Normalde çok da önemli bir konu değil aslında. Ama kişinin kendini giydikleri üzerinden ifade etme gibi bir iddiası varsa, bu konularda dikkat çekme, kendini böyle pazarlama derdindeyse, o zaman eleştiriler de ister istemez beraberinde geliyor. İlle bir dikkat çekme merakı var. Ve bunu hep ucuz şekilde yapıyorlar. Kıyafetler, bağırıyor. Zincirli, taşlı, tuşlu. Kimsenin derli toplu bir pantalonu, eteği, gömleği, normal ayakkabısı yok. Hep abartılı parçalar. Üstüne bir de tecrübesiz ve ne yapmak istediğini bilmeyen tasarımcı adayları bunları kesip biçmeye başlayınca, şahken şahbaz oluyor.