Bir Fransız, bir Kanadalı, bir Amerikalı, bir İngiliz ve bir Türk, Atlanta’da buluştuk ama fıkralık bir şey olmadı. Bir kere ekibin yaş ortalaması 50 civarıydı, ayrıca hiçbir ipucu sızdırmayacağımıza dair çeşitli belgeler imzalamakla meşguldük; Trump’tan paçayı kurtarsak bile Fox’un ‘ban’ine kurban gitmek var işin ucunda. Her şey ciddiyet içinde yaşandı yani.
73 Emmy ödüllü 24 dizisinin ilk yayınlanışının üstünden tam 16 yıl sonra, eski dizileri yeniden gündeme getirme akımının son takipçisi 24: Legacy’nin setindeydik. Bu pazar, 100 milyondan fazla Amerikalıyı ekran başına toplayan, ABD’de yılın en önemli spor hadisesi diyebileceğimiz Super Bowl’dan hemen sonra yayınlanacak 24: Legacy’nin ilk bölümü. Reyting beklentisi yüksek yani. İkinci bölüm de pazartesi gecesi ekranda. (İlk bölüm bizde 160 ülkeyle aynı anda, 6 Şubat Pazartesi günü 07.30’da, 7 Şubat Salı günü ise 1. ve 2. bölümler art arda 7.30 ve 21.30’da FX kanalında olacak.)
24’lerden alışık olduğumuz ekran bölünmesi, saatin tik takları, hızlı tempo aynen burada da var. Yalnız bu kez sezon 24 bölüm değil; 24 saati 12 bölümde izleyeceğiz.
İlk iki bölümden anlaşıldığı kadarıyla konu şu: Yemen’de özel ekibiyle birlikte terörist lider İbrahim Bin Halid’i ortadan kaldırdıktan sonra savaş kahramanı olarak evine dönen ve tanık koruma programı dahilinde gündelik yaşama alışmaya çalışan Eric Carter, haklarında fetva çıkarıldığını ve operasyonda görev alan bütün arkadaşlarının teröristler tarafından tek tek avlandığını öğrendikten hemen sonra paçayı kıl payı kurtarır ve CTU’dan (Counter Terrorist Unit - Anti Terör Birimi) yardım ister. CTU şefi Rebecca Ingram, ABD başkanlığına aday olan kocasının yanında First Lady’liğe hazırlanmak üzere işten ayrılmıştır. Ancak Eric Carter’ın telefonuyla planlar değişir. Hem Carter’ı kurtarmak hem de o güne dek Amerikan topraklarında gerçekleşecek en büyük terörist saldırıyı önlemek için 24 saatleri vardır. Yani konu olarak değişen fazla şey yok. Ekibin hatırı sayılır şekilde gençleşmesi ve teknolojinin o zamanlar tahmin edilemeyecek boyutta gelişmiş olmasından başka.
Genç ekip dedik, bakın kimler var, neler söylediler:
Corey Hawkins (Eric Carter): “Sosyal medya kullanmıyorum”
Yeni dizinin yeni kahramanı Eric Carter’ı canlandıran Corey Hawkins 24’ü ilk yayınlandığında izlemiş, 13 yaşındaymış, Jack Bauer’a hayranmış. Şimdi yapımcılar arasında yer alan Kiefer Sutherland’in de kendisine hayran olduğunu duyunca inanamamış. Straight Outta Compton filminden ve The Walking Dead’den tanıyormuş Sutherland onu. Önce rolün hakkını verebileceğinden endişe ettiğini saklamıyor ama Eric Carter’ın Jack Bauer’dan bambaşka biri olduğunu söylüyor. Aslında kendisini tam olarak temsil etmeyen bir ülke için savaştığı gerçeğini de katmış Carter rolüne, yeni kahramanın kafası biraz karışık yani. Olduğundan da genç gösteren biri Hawkins. Genç ama sosyal medya kullanmayan bir genç; ona vakit harcayacağına işine odaklanıyormuş. Dublör de kullanmayıp bütün tehlikeli sahnelere odaklanmış ve hepsini kendi oynamış. Bir de, böyle ana akım bir dizide siyahi başrol olmaktan çok memnun. “Ben büyürken ekranda böyle şeyler yoktu,” diyor.
Anna Diop (Nicole Carter): “Ordu personelinin idealist olma lüksü yok”
Eric Carter’ın karısı Nicole’ü canlandıran Anna Diop, Senegal’de doğmuş, Houston, Teksas’da büyümüş. Dizide hemşire ama ne hemşire, ilk bölümün ilk dakikalarında eve düzenlenen baskından kurtuluşta büyük payı var. 24 yayınlandığında 12 yaşında olduğu için izleyememiş ama rolü alınca bütün sezonları devirmiş. (Bu arada, bir dizinin bütün bölümlerini arka arkaya izlemek anlamına gelen ‘binge-watching’ ya da maraton kavramının Netflix’den sonra çıktığını düşünen yeni nesil fena halde yanılıyor. 24’ün dvd ‘boxset’leriyle başlamıştı o maratonlar. Anna Diop yeni izlemiş ayrı, zamanında bir günde 17 bölüm izlemek suretiyle iki günde bitirirdik bir sezonu.) Anna Diop’a bir savaş kahramanının karısı rolünü nasıl oluşturduğu sorulunca, ortaya bir dram çıktı. Abisi Ali 12 yıl donanmada görev yapmış ve dört kez fiilen savaşa katılmış, sniper olarak. En tehlikeli bölgelerde çatışmış, arkadaşlarını kaybetmiş. Halen çalışamaz durumda, ciddi bir PTSD (Post Traumatic Stress Disorder - Travma Sonrası Stres Bozukluğu) hastası ve alkolizmle savaşan bir üç çocuk babası. Diop, savaşta uzuvlarını kaybedenlere herkesin anlayış gösterdiğini ama mental sorunlar gözle görülemediği için asker ailelerinin bir çoğunu etkileyen bu duruma yeterince önem verilmediğini düşünüyor. Eric karakterinin de tıpkı abisi gibi gündelik hayatta kendini işe yaramaz hissettiğini ve ikisinin de ellerinden gelse hemen savaşa döneceğini anlatıyor. Bu arada, “Bunu söylemek istemezdim ama abim politik olarak benim hiç anlamadığım biçimde muhafazakar. Ona katılmıyorum ama yaşadıklarını gördüğüm için ‘duvar örelim ve şunları şunları içeri almayalım’ diyen birini nasıl destekleyebildiğini anlıyorum. Ordu personelinin idealist olma lüksü yok bence,” diyor.
Ashley Thomas (Isaac Carter): “Arka sokaklar ve fakirler dünyanın her yerinde aynı”
Dizideki Kuzey Güney damarından söz etmeye geldi işte sıra. Isaac, Eric’in görüşmediği abisi ve uyuşturucu satıcısı. Görüşmeme nedenleri Nicole. Şimdi Eric’in karısı olan Nicole eskiden Isaac’in sevgilisiymiş ve üçü aynı mahallede büyümüş. Ancak Nicole ve Eric daha farklı bir hayata yol almışlar, Isaac mahallenin kabadayısı olarak kalmış. Teröristler peşine düşünce Eric karısı Nicole’u götürüp her şeye rağmen güvenebileceği tek insan olan abisine emanet ediyor. Abi kardeş ilişkisinin gelişmesine de tanık olacağız ilerleyen saatler boyunca. Isaac’i canlandıran Ashley Thomas İngiliz. Black Mirror’da, The Night Of’ta oynamış. Gözlerinin içi gülen çok cana yakın birisi, halbuki ekrandaki hali sokakta görsen kaldırımı değiştirirsin türden. The Wire karakterlerine benzemiş diyorum, hemen atlıyor “Zaten onun üzerinden oluşturdum karakteri,” diye. “Arka sokaklar ve fakirler dünyanın her yerinde aynı,” diye de ekliyor. Dizilerde kare ası 24, The Wire, Boardwalk Empire ve Game of Thrones. Bir işçi sınıfı ailesinin çocuğu olan Ashley’nin müzisyen yanı da var ve Atlanta’nın müzik ortamını yakından izleyebildiği için çok mutlu. Bize şehrin iyi barbekücüleri konusunda tüyo verdi.
Bunlar ön plandaki genç oyuncular. Bir de dizide de hayatta da daha deneyimli bir kadro var. CTU’nun aslında orada bulunmaması gereken eski şefini canlandıran Avustralyalı Miranda Otto, bir çok filmde ve Homeland’de rol almış. Film ve dizilerde önemli görevlerin hep erkeklere verildiğini, 24: Legacy’de CTU şefinin bir kadın olmasının çok önemli olduğunu düşünüyor. ABD başkanlığına aday olan kocası rolünde Jimmy Smits var. Masters of Sex ve The Flash’ten tanıdığımız Teddy Sears iyi mi kötü mü olduğunu bilemediğimiz bir CTU yöneticisini, Scandal ve yeni GilmoreGirls’den hatırlayacağımız Dan Bucatinsky ise iyilerden olduğunu bildiğimiz bir iletişim analistini canlandırıyor.
Yaklaşık 80 figüran, oyuncular ve ekiple birlikte 12 saate yakın kaldığımız stüdyodan biz çıkarken çekimler hala sürüyordu. Dönüş yolunda televizyon yazarlarına “Herkes ne kadar heyecanlı, pozitif ve 24’ün yüzünü kara çıkarmamaya niyetli, değil mi?” dedim. “Daha yayınlanmamış ilk sezonlarda hep böyle olur, sen bir de üçüncü sezonları görsen, herkes birbirinden nefret eder, kimse konuşmak istemez,” dediler. Eh, iyi ki ilk sezon setine gitmişim o zaman.
Oyuncuların ve setin fotoğrafları için de sizi ikinci sayfaya alalım: