Annenin önünde domalmak
Aynı Steve Carell kariyerini bir üst noktaya taşıdığı, Foxcatcher’da da inanılmaz bir John Du Pont oluyor. En İyi Erkek oyuncu Oscar ödülüne de adaydı ama tabii ki spastiği oynayan onun yerine tercih edildi. Bir takma burunun ve korkunç dişlerin arkasına saklanan John Du Pont tuhaf, gotik düzeyde de karanlık bir eşcinsel. Benzerini gerçek hayatta pek göremiyoruz çünkü genel olarak bu kadar zengin, bu kadar deli ve bu kadar kötü olan eşcinseller zaten ya gizli oluyorlar ya da Amerika’da yaşıyorlar.
Du Pont o kadar iğrenç bir insan ki ona acımak pek mümkün değil. Ama gülmek çok mümkün.
Steve Carell bu rolünde de bizi Du Pont adına bazı sahnelerde utandırmayı epey başarıyor.
Mesela güreş antrenmanını izlemeye gelen annesinin karşısında bir sahnesi var... Ben utancımdan elimi ısırarak izleyebildim orayı.
Hayatı boyunca hep annesinin gölgesinde kalan Du Pont’u ve güreş tutkusunu annesi ilk kez ciddiye alır ve oğlunun antrenmanını izlemek için salona gelir.
Du Pont gerilir ve heyecandan eli ayağına dolaşır. Güreşçilere inanılmaz saçma bir söylev çeker ve daha o andan itibaren onun adına utanmaya başlarsınız. Ama işin içinde Steve Carell olduğundan bu konu elbette burada kapanmaz. Yalancı bir güreş yapılır ve Du Pont annesinin önünde domalmış bir şekilde kalır. Güreşçiler, annesi, annesinin bakıcısı ve gerçek hayatta o sahneyi izleyen milyonlarca sinema seyircisinin karşısında artık annesinin karşısında domalmış bir şekilde duran adama bakmaktan utanır hale geliriz. Gerçek bir eşcinsel trajedisi ve utanç anıdır o sahnede yaşanan.
Foxcatcher’ı izledikten sonra filmin çekimleri sırasında ve ardından yaşananlarla ilgili epey şey okudum. Steve Carell kendisini bu role hazırlarken tuhaf bir metot denemiş mesela. Mark Schultz’u oynayan rol arkadaşı Channing Tatum’la mesela karşılıklı sahneleri haricinde tüm set boyunca bir tek kelime bile konuşmamış. Tatum’un karşısına hep Du Pont olarak çıkmış.
Aynı şekilde filme danışmanlık da veren David Schultz’un gerçek hayattaki eşi Nancy Schultz ve çocukları seti ziyaret ettiklerinde onlara bir not göndermiş ve “Ben şu anda John Du Pont’um. O yüzden kusura bakmazsanız sizlerle görüşemeyeceğim,” diye. Nancy Schultz, çok kibar bir insan olarak nitelendirdiği Steve Carell’le çekimler bittikten sonra tanışmış ve sohbet edebilmiş.
Tıpkı John Du Pont’un kendisi gibi Steve Carell de kendisini o tuhaf malikaneye ve eşcinselliğin karanlık çukuruna film boyunca hapsetmiş. Ve o rolden bir saniye bile çıkmadan orada, o derinlikte ve o utançta yaşamaya devam etmiş.
Sonuç bence insanı iliklerine kadar sarsacak kadar iyi olmuş. Foxcatcher bittikten sonra içime tuhaf bir ağırlık oturdu, sanki 100 kiloluk bir güreşçiyi üstümden atmak için debeleniyor gibi hissettim.
Vizyondan kalktı ama fırsatını bulursanız Foxcatcher’ı bir şekilde izlemenizi öneririm.
Utanç yelpazesinin bin bir kanadında koşmakta inanılmaz başarılı olan Steve Carell’i bir de John Du Pont olarak görün.
Halinizden utanacaksınız!