Utanç komedisine tutkunum.
Bir insanın sıradan olmayan bir durum karşısında verdiği garip tepki, beklenmeyen bir hareket...
Kendinizi o sahnede, başına sıradan ama yine de tuhaf bir şey gelen oyuncuyla aynı durumda hayal ettiğinizde evrensel utanç duygusunun sizi sarıp sarmalaması...
Çok ince bir çizgidir bence utanç komedisi. Bir senaryoda böyle bir sahne ne kadar güzel yazılmış olunursa olsun, bu tür komedide insanı yakalayan en önemli şey oyuncunun performansı oluyor.
Oyuncu o utancı derinden yakalayıp size geçiremiyorsa kötü bir karikatür olarak kalıyor her şey.
Hatta karikatürün karikatürü... Ava giderken avlanmak gibi bir şey. Mizah yapacağım derken mizahın hiç de komik olmayan bir versiyonu olmak.
Sarkastik Woody Allen çok iyidir mesela utanç komedisinde. Onun kendisiyle, fiziğiyle, ilişkilerle barışık olmadığı hali, yine sadece en iyi kendisinin anlayacağı ve muhtemelen o utancı yine kendisinin en derinden hissettiği sahnelerde zirveye çıkıyor.
Kendisinin pek hayranı olmasam da Peter Sellers’ın da ‘Gelin canlar, hep beraber bu ortak utancın çatısı altında birleşelim’ temalı pek çok iyi performansı vardır.
Ama bana kalırsa bu komediyi en iyi yaşayan, bize de yaşatan, başına gelen şeyin gerçekliğinden ve utancından bir nebze olsun endişe edemediğimiz oyuncu Steve Carell’dir.
Michael Scott’tan John Du Pont’a...
Carell, tüm kariyerini bu rezil anları doyasıya yaşamak üzerine kurdu ve geldiği noktada bunu çok da iyi başardı.
The Office dizisindeki Michael Scott’tan, Foxcatcher’daki John E. Du Pont’a uzanan bu aktörlük yolculuğunda utanç karakterlerinin en iyi temsilcisi olmuş durumda.
The Office mesela beni midemi ağrıtacak kadar güldüren nadir şeylerden biridir.
Ama tabii ki Michael Scott’ın olduğu bölümler böyle sadece.
Steve Carell kontratı bitip, diziden ayrıldığında şov da uzatmaları oynadı ve bir daha eskisi kadar asla komik olamadı.
Steve Carell, Michael Scott’ta öyle bir tipleme yarattı ki günlük hayatta, özellikle de plazalara kıstırılmış dünyalarda, karşımıza çıkan bütün yöneticilerin hepsinde bulunan bir damarı aldı ve onu sezonlar boyunca kanırta kanırta önümüze serdi. Sanki herkesin nefret ettiği tüm patronlar Michael Scott’ta vücut bulmuş gibiydi. Onun tüm acıklılıkları, ezikliği, cehaleti, her konuyu yanlış anlaması ve insan ilişkileri bir o kadar gerçek, bir o kadar da acımasızdı. Tabii bunu başaran muhteşem performansıyla Steve Carell’den başkası değildi.
The Office’te unutamadığım pek çok sahne var ama mesela Michael Scott’ın bir ev partisine gittiği bölümü hala aklımdan çıkaramıyorum. (Scott’a göre ev partilerine erken gitmek bir saygı göstergesidir. Ve davetli olduğu partiye o kadar erken gider ki, kapıyı açan ev sahibesi duştan daha yeni çıkmış, saçını kuruluyor olur.
Tabii açık büfe davete patates salatası götürmesini de es geçemeyiz. Plastik bir servis kabında açık büfedeki yiyeceklerin yanına koyulan patates salatası 10 dakika içinde bozulup, kokmaya başlar). O kadar hayatın içinden bir sahne ki bu her erken gittiğim partide aklıma bu gelir. Ya ev sahibesi duştan yeni çıkmış olsaydı...