Gelelim benim gözbebeğime. Hülya’yla empati kurduğum yerler, konular, olaylar bir yana bu yukarıda bulunan sahnedeki küçük ve büyük Hülya apayrı bir yana. Bu sahne, bence, Hülya ve Kerim aşkının en net özetidir. ‘Gel Hülya, n’ettiysen hata, yanlış, akıl-mantık dışı hepsini kaldırdım rafa, ilmek ilmek ördüğün sevgiyle de kapadım üstlerini, canımın içi, tatlı balımsın bu saatten sonra!’ diye diye kollarımı açtığım sahnedir aynı zamanda. Şu ana kadar 13 bölüm yayınlandı, arasından çok sahne çekip çıkarmışımdır o ayrı ama bu yukarıdaki sahne alıp kaburgamın içinde sakladığım, çiçeklerle büyüttüğüm sahnedir. 1000 kez izlediysem düz hesap, her seferinde ellerim yanaklarımda, yüzümde engel olamadığım bir sırıtış ve izledikten sonraki 10 dakika boyunca pembe gözlüklerimin ardından izlediğim bir dünyadan ibaret oldum.
Hülya’nın Kerim’e duyduğu sevginin bir takıntı, saplantı ya da basit bir ‘kocam da kocam’ merakı olmadığının kanıtı, videonun sonlarına doğru (2.15-2.18 arası), çocuk Hülya’nın, adam Kerim’e attığı bakıştır. O bakışın eğer bir sesi olsaydı, şunları söylerdi diyorum ben:
“Sekiz yaşımdan beri sendeyim ben. Senin çocukluğun, benim hayallerim. Şimdi hayallerimin içinden gerçeklikler topluyorum ellerimle bir bir. Bu, senin ve benim, bizim gerçekliğimiz, bir zamanlar düş olanın tam içinde.”
Kerim’in kendi çocuk yaşına verdiği tepkiler, onun da Hülya’ya düştüğünün yegane kanıtlarından. Mantığını kalbinin önüne koyarak yaşamış, kendini bu yönde büyütmüş biri olarak Kerim’in, kalbiyle aklı arasındaki setleri tuzla buz etmek için girişimde bulunduğu yerdir bana göre. Cümlesi de tam olarak şudur: “Fil yavrularının yanında Hülya’nın yanında olduğum kadar mutlu değildim ama!” Bir milat sayıyorum ben hatta bu cümleyi, sen ne diyorsun Kerim Cevher?
Sahnenin bir yanı daha var ki ‘çocuk yaşım’ meselesi. Şöyle; Hülya’nın “Bir gün nasıl olsa gideceksin, neyi zorluyoruz?!” siniriyle başlayan sahne, çocuk Hülya’yla girdiği göz temasından sonra yerini gülümsemelere bırakıyor. O omuz silktiği anın bir sesi olsaydı yine, şöyle derdi küçük Hülya:
“Boş versene kızım, adam karşında oturuyor, sana bakıyor, sana gülüyor, sana konuşuyor, adımlarını sana atıyor, bırak anın tadını çıkar işte!”
Koskoca insan haliyle içinden çıkamadığı durum, çocuk Hülya’nın bir omuz silkmesiyle geçip gidiyor. Kendi içinde, yine kendiyle yolunu bulan Hülya kalıyor geride…
Yukarıdaki sahnenin bir öncesini de bonus olarak bırakıyorum buraya. Kötü şeyler yaptığını söyleyen Hülya, çoğu insanın yapamadığını yapıyor aslında. “İyim de burada, kötüm de, ben buyum!” diye kabulleniveriyor kendini, doğrusunu, yanlışını. Aramızda kalsın ama büyümek her zaman iyi bir şey değil Hülya! Elde var dört!!
Beş, aslında her şeyin çözümlendiği sahnelerden. Yalansız, açık açık konuşulan, buydu buydu, şu değildi denilen kısımlara ilgim her zaman üst sıralardadır. Çünkü ancak o zaman iki insan arası kurulan köprünün, güven duygusuyla sağlama alındığına inanırım. Kerim’in Filiz’le görüştüğünü ve ondan habersiz Mehmet ile ilgili kararlar verdiğini öğrenen Hülya, resti çekti. Bir oyun, Hülya’nın her zamanki çakallıkları gibi görünse de, ağzından çıkan hiç bir şey yalan değildi. Hiç biri sadece Kerim’i elde tutmak için söylenmedi. Kalbi kırılan Hülya, kırılan her parçasının hesabını sordu tek tek, hepimizin yaptığı, yapacağı gibi… Elde var beş!!
Daha çok çıkar. Hülya’nın attığı her adımdan bahsedebilirim burada, sebebi budur diye. Bunlar en belli başlıları, nezdimde Hülya’yı Hülya yapan temellerin en büyükleri. Evet, Hülya kötü, çizmeyi aştığı yanları var, sınırını kaybettiği… Ama Hülya saf kötülük yapmak, yakıp yıkmak için yola çıkmıyor. Tek isteği hayalini kurduğu şeylere sahip olmak, herkes kadar, hepimiz gibi. Bazıları daha hırslıdır, geleceğini bilir ama durup beklemek yerine kalkıp saha da karşılar önüne çıkanı. Ona göre şekillendirir topunu, tekniğini. Bu noktaya varınca da benim elime Hülya’yı affetmekten başka seçenek kalmıyor. Her yol mübah, tabi ki değil ama hepimizin bir bam teli var, yeri gelince gevşeyen yeri gelince gerilen. Hülya’nınki de bizimkinden çok veya az değil, biraz farklı. -Belki.-
Hülya bu yanda dursun, Hayat Şarkısı bütünüyle bizden diye gireceğim ama bununla ilgili yazabileceğim her şeyi Ekranella’dan Dilara Pamuk, Masal Gibi Bir Gerçek yazısında zaten yazmıştı, ben sadece etrafında dönüp dururum diye tekrar girmiyorum o konuya.
Burcu Biricik’in yumoş yumoşluğu ve enfes yorumu ile vücut bulan tatlı balım Hülya, benim durduğum noktadan, geneliyle böyle sevgili okuyucu. İstediğini almak için kan revan içinde de kalsa durmadan koşan, hepimiz kadar siyah, hepimiz kadar beyaz, herkes gibi gri, sevgisi rengarenk, canım Hülya! Kerim için, Mehmet için, en başta da kendin için asla yorulma ayakta durmaktan!