Böyle bir diziyi sadece aşk hikayeleriyle anlatıp, aşırı yanlış bir tarif yapmaktan korkuyorum tabii. Dizinin esas olayı bence Behzat-Hayalet-Harun-Akbaba arasındaki arkadaşlıktan öte ilişkiden çıkar, Behzat’ın yaralarına onların nasıl hiçbir şey yapmadan iyi geldiklerine doğru gider. Her birinin ayrı bir kritik pozisyonu vardır Behzat’ın hayatında, bazen birisi öne çıkar bazen diğeri, ama eksik olduklarında ayakta kalamaz. Yine kalır da, Behzat olmaz başka biri olur. Ailesini kaybetmenin acısını bile dindiremese de, ölmeden geçirebilmesine onlar vesile olmuştur. Hayatlarından kıymetlidir Behzat, ‘öl de ölelim vur de vuralım’dır. En çok onu sever ve en çok ona kızarlar. Tabii son derece maço bir dizi olduğundan bir yandan da, benim anlattığım kadar dile dökülmez bunlar. Çay bardaklarında rakı içer, çevir aç kapaklı biraya hayranlıklarını anlatırlar onun yerine. Bütün bölümü Akbaba’nın evinde geçirdikleri bir bölüm vardır ki mesela, bütün dizilerin bütün bölümleri arasında ilk beşe havada karada girer bana kalırsa. Yine tek başına değil, dizinin bütünlüğüyle izlenirse tabi.
Behzat’ın kızı Şule’yle olan ilişkisi de çok acayiptir, kızı olduğunu öğrendiği anın yakıcı yıkıcı etkisi dışında, Şule’nin kızı olduğunu öğrenmesine kadar geçen vakitte, Şule’nin ekiple ve Behzat’la olan ilişkisi çok güzeldir bence. O kadar katır kutur görünen adamlar, ama Şule onlar için hep çok kıymetli ve incitilmez, üstelik bu hiç de sakil durmuyor üzerlerinde, samimiyetleri her hallerinden belli.
Bu diziyi anlatmayı asla bitiremem, her karakter ve her bölüm için ayrı ayrı yazabilirim, o yüzden bir de Erdal Beşikçioğlu’nun bize kim olduğunu unutturan oyunculuğu ile canlandırdığı Behzat’tan bahsedip, sessizce dağılmak isterim. Normal şartlarda küfürbaz, çılgınca kaba, ağzından bir kelime çıksın diye saatlerce beklediğimiz ve o çıkan kelime de muhtemelen küfür olan bir adam Behzat, ama aslında hiç öyle değil, ve biz bunu, o yeşil koltuğunda bira içip belgesel izlerken, öyle durmasından bile anlıyoruz, çünkü oyuncu olmak aslında bunu gerektirir.
Son olarak Ankara’yı sevmeyen (ki benim asla anlayamadığım) insanlara iki bölüm Behzat Ç. , bir nakarat Vega, bir doz da karakterin yaratıcısı Emrah Serbes okumayı öneriyorum, sonra gelin tekrar görüşelim. İyi seyirler.