Dizinin bir diğer kadını, Zuhal Gencer’in oynadığı İnci’dir, ki aslında zaten bütün dizi İnci ve Aysel üzerindendir temelde ve birini severken öbürüne kızsanız da, o ikisini ayrı ayrı düşünmek mümkün değildir. İnci, Aysel’e göre çok daha mantıklıdır ve Aysel duygularıysa, o da aklı temsil eder. Buna rağmen, kendisine türlü çeşitli imkanlar sunan ve kızının da çok sevdiği çocukluk arkadaşıyla, ona aşık olmadığı için evlenmeyecek kadar duygusaldır aslında ve bunu ‘kendi ayaklarımın üzerinde durmadan kimseyle olamam’ diye açıklar. Kendi ayaklarının üzerinde durmaya çalışan, iş bulan, iş kuran, kendine ayrı ev tutan ve ailesinden ayrı, kızıyla bir yaşam mücadelesi vermeye çalışan hep İnci’dir. Bunda kumandan babasıyla arasının kötü olmasının da çok etkisi vardır tabi. İnci’yle Aysel’i izlemek, şahane bir kadın dostluğuna üçüncü olmak gibidir bir nevi. Sadece arkadaşlıkları değil, kavgaları da boldur ve gerçekçidir çünkü. Zaten Şaşıfelek Çıkmazı’nda herkes öyledir. Kusursuz aileleri ve dostlukları değil, gerçek insanları izleriz hep.
Dizide herkes aşıktır bir de. Aysel ve Cesur’un babaları Kemal Bey bile onca yaşına ve ailenin karmaşık haline rağmen aşık olmuş, üstüne sevdiği kadınla çat diye evlenmiştir kimseye aldırmadan. Cesur, tutar 18 yaşına kadar sevgili olduğu Seda’nın kardeşi Ceyda’yla evlenir. Seda da boş durmaz, sucuların oğlu ile evlenir, üstüne bir de çocuk yapar. Seda’nın hamile olduğu gün karnındaki bebeğine ‘Cesur ile bir daha asla bir araya gelemeyeceğimi aklımda tutmak için varsın sen’ temalı konuşması, izlediğim en gerçekçi aşk sahnelerinden biridir mesela. Çünkü gerçek hayatta nasıl insanları yarım saatte unutup, aşırı gururumuzla mutluluğa koşamıyorsak, Şaşıfelek Çıkmazı’nda da bu böyledir. Olaylar gerçeğe en yakın şekilde seyreder.