Evde müthiş bir kütüphanem var. Okumaya bayılırım, ama insan pozitifliğini kaybettiğinde ya da hiçbir şeyden zevk almadığı zamanlarda kitap bile görmek istemiyor.
Bir dizi düşünün her bölümünde ya bir yazar, ya bir kitap, ya bir film ya da bir şiir ve şairinin adı geçsin. Ben sıkı bir Jane Austen hayranıyım. Bütün kitaplarını okudum, ama Gurur ve Önyargı’yı onyüzbinmilyon kez okumuş ve izlemişimdir. Her defasında aynı heyecan ve aynı keyifle… Kiralık Aşk’ın çatısı Gurur ve Önyargı’dan esinlenerek oluşturulmuş. Sadece bunun için bile çok değerli Kiralık Aşk.
Kimler geçmedi ki bu dizinin içinden? Marcel Proust okunması en zor yazarlardan biridir, ama onu anlayınca keyfine doyum olmaz. Albertine Kayıp, Kayıp Zamanın İzinde külliyatının 6. kitabı aslında. Tek başına da bir anlam ifade ediyor, ama daha iyi anlamak için önceki 5 kitabı ve sonraki 7. kitabı okumak onu çok daha iyi anlamanızı ve sindirmenizi sağlıyor. Ben eminim Kiralık Aşk sayesinde hem Albertine Kayıp hem de külliyatın diğer kitapları daha çok tanındı, araştırıldı ve okundu.
Sabahattin Ali… Kürk Mantolu Madonna’sını tüm kitapseverler bilir (herkesin aklına gelen o espriyi yapmayacağım☺). Türkiye’nin en çok satan kitaplarından biridir, ama Kiralık Aşk sayesinde o satış rakamları ikiye, üçe katlandı mesela… Sadece o da değil! İçimizdeki Şeytan, Sırça Köşk yeniden rafların üst sıralarına çıktı.
Henry Miller’ın Uykusuzluk, Franz Kafka’nın Milena’ya Mektuplar’ı, Sait Faik Abasıyanık, Orhan Veli, Cemal Süreya, Nazım Hikmet, Pablo Neruda, Coen Kardeşler ve daha niceleri geçti dizimizden. Hepsi de senaryoya entegre edilmiş olarak yer aldığından hep merak uyandırdı, hep akılda kaldı. Kiralık Aşk’ın üye sayısı bini aşmış bir kitap kulübü bile var. Sadece bunun için bile çok değerli Kiralık Aşk.
Ülke gündemine de hiçbir zaman duyarsız kalmadı Kiralık Aşk. Bazen çiçeklerle bezenmiş bir tankı duvar resmi olarak gördük… Bazen, ülkeyi yönetenlerin düşünmeden söylediği cümleler ile nasıl dalga geçildiğini… Bazen de, birbirlerine kardeş kadar yakın olan iki arkadaşın küsmek yerine tek çarenin “barış”mak olduğunu anlatan sahnesini izledik ağlayarak ve aslında ne demek istediklerini anlayarak... Sadece bunun için bile çok değerli Kiralık Aşk.
Pek çok kişi klasik müziği Kiralık Aşk ile sevdi. Rossini’yi, Schubert’i, Johann Sebastian Bach’ı… Sevil Berberi’ni, Ave Maria’yı, tangoyu, valsi… Sadece bunun için bile çok değerli Kiralık Aşk.
Sosyal Sorumluluk Kampanyalarında hep en ön sırada yerini aldı Kiralık Aşk. Asla burun kıvırmadı, yüzünü çevirmedi. Her zaman önemsedi, her zaman destek verdi. Kansersiz Yaşam Derneği, Koruncuk Vakfı, Tema Vakfı hep dizimizle beraberdi… Sadece bunun için bile çok değerli Kiralık Aşk.
Kiralık Aşk izleyici kitlesi ile de hep çok farklı oldu. Hani 7’den 70’e derler ya işte tam da öyle bir izleyici kitlesi var Kiralık Aşk’ın. Her yaştan, her sosyo ekonomik gruptan ve her cinsiyetten insanların ortak noktası oldu. Sadece bunun için bile çok değerli Kiralık Aşk.
En önemlisi ise kim olursak olalım, yaşımız kaç olursa olsun hepimizi aşka inandırdı, aşka özendirdi. Aşkın güzelliğine, naifliğine, zarafetine, heyecanına, keyfine kaptırdık kendimizi. Mucizelerin var olduğuna, gerçekleşebileceğine; kötülerin eninde sonunda kaybedeceğine, iyilerin de eninde sonunda kazanacağına inandık. Sadece bunun için bile çok değerli Kiralık Aşk.
Kiralık Aşk, Türk dizi tarihinde ilk beşe girer mi bilemem, ama çok önemli bir işi başardığını söyleyebilirim. Ben dâhil pek çok insanı yazmaya, "yeniden" üretmeye teşvik etti. Bu çok değerli ve özel bir durum ve bence çok önemli bir başarı... Aynı şekilde izleyiciyi de yorumlamaya, araştırmaya, satır aralarını okumaya yönlendirdi. Diziyi izlerken kendimizi bir bulmacanın parçalarını birleştirirken bulduk hep. Bu kadar basit bir hikâyede bunu başarabilmek çok önemli diye düşünüyorum. Sadece bunun için bile çok değerli Kiralık Aşk.
Bıraksanız sayfalarca Kiralık Aşk’tan bahsedebilirim, ama yine de arada unuttuklarım olacaktır. Bu yazıda da olmuştur eminim. Unuttuklarım başka bir yazıda mutlaka tamamlanır.
Ezcümle, kızıyoruz evet ve haklı olduğumuz noktalar da var, ama benim için Kiralık Aşk’ın artıları eksilerinden hep daha fazla oldu. Hayatıma kattıkları o kadar fazla, dokunduğu yerlerde bıraktığı izler öyle derin ve güzel ki… Sadece bunun için bile çok değerli Kiralık Aşk.
O yüzden bölüm yorumu yapmak ya da kişiler özelinde konuşmak yerine benim gözümden Kiralık Aşk’ı anlatmak istedim size. Çünkü bize bu güzellikleri yaşatan dizi, şu anda etrafında oluşan negatif enerjiyi, kaosu, kavgayı hak etmiyor.
Tabii ki sebepleri, sonuçları, yaşananları konuşacağız, ama şimdi ona güzel veda etme zamanı… En azından ben öyle yapacağım. Benim için şu anda diziyi eksiltmek yerine tamamlamak zamanı…
Bundan sonraki yazım final için olur herhalde… Şiirsiz yazı tabii ki olmaz. O zaman hepimizi çok etkileyen sahnelerden birinde o meşhur eskrim sahnesinde yer alan John Wilbye’ın Sevme Beni şiirini yeniden hatırlayalım mı ne dersiniz?
Sevme beni göze güzel gözüken görkemim için,
Sevindiren gözüm ya da yüzüm için,
Ne de dışardan görünen hiçbir şeyim için:
Hayır, bir kalp için de değil değişmeyen!
Çünkü bunlar bozulabilir ve hastalanabilir:
Ayrılırsak biz ikimiz.
Sakla, gerçek bir kadın gözünü, onun için
Ve beni hâlâ sev, neden olduğunu bilmeden!
Sebebin böylece yine aynı kalır
Hep benim üzerime düşmek için.
İlk yazımın sonu şöyle bitiyordu: “Son söz, yapım, yönetim ve tüm oyunculara… Çünkü hepsi ayrı bir değer, hepsi müthiş emek ve efor sarf ediyor. Sektörün içinden gelen biri olarak ne kadar zor bir iş yaptıklarını biliyorum. İşte bu yüzden hepiniz, ama hepiniz “iyi ki, iyi ki gerçekten iyi ki varsınız.” Hep var olun emi☺ Çünkü ben sizin sayenizde yeniden “var oldum”.”
Sevgiyle ve aşkla kalın…