İntikam’da bizi en fazla sıkan, en oflayıp puflatan, en ‘bu kadarı da olmaz canım’ dedirten, en içimizi bayan yanı bence iyi-kötü karikatürizasyonudur. Haldun ve Şahika Arsoy çiftinin her daim kötücül planları, her şeyi satın alabileceklerini düşünen egoizmleri ve dünya onların etrafında dönüyormuşçasına salınmaları izleyicileri yoruyor. Tıpkı Yeşilçam’daki zengin babaların kızlarını fakir ama gururla gence vermemeleri, o fakir gence kızlarının peşini bırakmaları karşılığında para teklif etmeleri ve hatta bunun sonunun ‘kiralık katil’ planlarına kadar gitmesi gibi; Arsoy çifti de her sorun yaşadıklarında para teklif ediyor, Şahika’nın “Herkesin bir fiyatı vardır.” aforizmaları ortada dolaşıyor, eğer para ile halledemezlerse ‘ortadan kaldırmaya’, ‘işini bitirmeye’ çalışılıyor. Şahika, yer yer annelik güdüleriyle daha ‘iyi’ olur gibi olsa da, Haldun şirketi –dizilerdeki bu şirketlerin-holdinglerin nasıl işlediği ve ne yaptığı da ayrı bir muamma- kurtarmak pahasına karısını öldürmeye girişebiliyor, üvey evladı olduğunu öğrendiği kızını bir çırpıda silebiliyor, oğlunun arkasından dolaplar çevirebiliyor. Özdeşleştiği karakterin hiçbir zaman dışına çıkmayan Haldun’un ne geçmişini biliyoruz ne de zaaflarını. Modern anlatılarda kötü karakterin arka planını görebiliyorken, İntikam’da Haldun katıksız bir kötü olarak sunulurken herhangi bir zaaftan da yoksun görünüyor. İnsanın değişkenliğini ve kompleks iç dünyasını ele alan anlatıların aksine, İntikam’da tüm karakterler tek boyutluluğuyla yabancılaşıyor gözümüzde. Örneğin, Şahika zamanında Adil ile yaşadığı aşk ilişkisini anlattığı zaman gözümüzde daha ete kemiğe görünür bir hal alsa da yine de tek boyutluluktan kurtulamıyor. Keza Yağmur da öyle. Her ne kadar yıllarca babasına düşman, annesi yanında olmadan yetimhanede türlü zorluklar yaşamış biri olarak intikam ihtiyacını anlayabiliyorsak da, intikam hırsını her daim canlı tutabilen ve sanki tüm insani ihtiyaçlardan yoksun olduğunu düşündüğümüz bir Yağmur’u dizi sonlarındaki dış ses bile tek boyutluluktan kurtaramıyor.
Bu noktada şunu belirtmek lazım: Arsoy çiftinin tüm bu kötücüllükleri, kutsal aile imajını tersine çevirmek gibi bir işleve hizmet etmiyor. Bir anne babanın para ve şöhret uğruna kendi ailesini bile görmezden gelebileceği mesajını vermekten çok uzak. Elbette, Yağmur hayatlarına girene kadar çizdikleri mutlu aile tablosu bozuluyor; ancak dizi bunu ‘kutsal aile’nin aslında ne kadar kutsal olduğunu sorgulayarak değil karakterlerin para hırsları ve bunun aile yaşamlarına yansıması üzerinden kurguluyor.
Yeşilçamvari bir anlatıyla karşımıza çıkan İntikam’da, melodramatik anlatının bir gereği iyi-kötü savaşında, türlü tesadüfler, karmaşıklaşmış ilişkiler ve iyinin her zaman galip olması da birer Yeşilçam klişesi olarak karşımıza çıkıyor. Yukarıda da bahsedildiği gibi, Yağmur’un annesinin bir anda ortaya çıkması, tesadüfler sonucu Yağmur’un kendi kızı olduğunu öğrenmesi ya da Yağmur’un olmadık yerlerde en duymaması gereken şeyleri duyması ve bunun sonucunda olayların daha da karmaşıklaşması, çeşitli entrikalar ile herkesin herkesle iş birliği yapabiliyor olması diziyi gerçek hayattan uzaklaştıran ve izleyiciyi ‘bu kadarı da olmaz’ dedirten olaylar arasında yer alıyor. Ofislere yerleştirilen kameraların yüksek kalite görüntü vermesini ve pillerinin hiç bitmemesini, Yağmur’un koca koca adamları devirebilecek kadar iyi dövüşmesini, özellikle son bölümde ‘kötü adamlar’ tarafından bıçaklanması ve ölmüştür diye bırakılması – gerçek hayatta olsa ertesi günün üçüncü sayfa haberlerinde ‘bir geç kız 37 yerinden bıçaklandı’ haberi dolaşır, kimse öldürmek istediği kızı öylece tek bıçak darbesiyle bırakmazdı-, Hakan’ın süpersonik teknoloji bilgisiyle her türlü kamerayı işlevsiz hale getirebilişini ve her türlü arşive girebilişini gibi bir sürü detayı saymıyorum bile.
Son olarak, Yeşilçam mutlu sonları sever. Fakir gence ya da ölüm pençesindeki kıza ağlamaktan bitap düşmüş izleyiciyi en sonunda rahatlatmak ve evine güzel umutlarla göndermek ister Yeşilçam. İntikam’da da Yağmur’un planlarını nihayete erdirdiğini görmek nasip olursa, Arsoylar’ın hapsi boyladığı ya da delirdiği, Cemre ile Barış’ın mutlu bir hayat sürdüğü ve elbette Yağmur’un da intikamını ‘artık’ almış olmanın verdiği rahatlıkla ‘normal’ bir hayat sürdüğü bir son çok şaşırtıcı olmayacaktır. Elbette iyilerden de kayıplar vereceğiz, yaşın yanında yanan kurular mantığıyla. Dizinin sonunu beklememizdeki sebep de bunların kim olacağı. Hepsi bu.