Yüzümüzü tekrardan Sinan ve Ender akşamına çevirelim. Evet Ender için o anda hiç bir anlam ifade etmeyen bir buseydi o. Bunu hiç şüphesiz hem Sinan'dan hem de Ender'den teyit ettirdik doğrusu. Durum böyle de olsa o güne kadar ilişkilerinde birbirlerinden hiçbir şey saklamayan, kendilerini dış etkenler (Reyhan Arsen, Faruk Beylice) aracılığıyla ilişkilerine zarar vereceğinden şüphe ettikleri bir durumun içinde bulduklarında sığındıkları ilk liman ilişkilerinin saflığı olan bu çift, görünen o ki son fırtınadan onarılamaz bir hasar aldı. Parantez içinde bahsettiğim isimler çok net çağrışımlar yapmadıysa kısaca hatırlatayım: geçtiğimiz sezon Ender'in, içinde Faruk'un da bulunduğu bir ekiple bir iş görüşmesi için şehir dışına çıktıkları günün akşamında Faruk eski defterleri kurcalamaya yeltenmişti ve Ender-Selim ilişkisini dahi umursamayarak Ender'le bir zaman yolculuğu yapmak istemişti. Neyse ki Ender, Faruk gibi fizikten ve fantastik sinema-edebiyat dünyasından o kadar kopuk değildi ki zaman yolculuğunun tehlikesini ve geçmişin geçmişte kalması gerektiğinin farkındaydı ve Faruk'un isteğine karşılık vermemişti. Gecenin sonunda da ona bu bilgiyi veren ve zaman yolculuğunun ne kadar riskli olduğunu öğreten eşine teşekkürü bir borç bilmişti ve Selim'i arayıp ona bu konuda ne kadar teşekkür etse az olduğunu hissettirmişti. Parantez içindeki diğer ismi açıklamaya gerek görmüyorum çünkü bizi esas ilgilendiren bu dış etkenler karşısında Ender'in nasıl tepkiler verdiği. Gerekli hatırlatmayı da yaptığıma göre artık ana meseleye gelebilirim. Faruk ile konuştukları o geceyi adeta suçluymuş gibi Selim'e onu çok sevdiğini ifade ederek bitiren Ender, ne değişmişti de karşılık dahi vermediği bir öpücük meselesini Selim'e anlatabilecek cesareti kendinde bulamamıştı? İki olay arasında geçen zamanın getirdiği değişiklikler biz geç fark etmiş olsak da Ender'i ve Ender'in bu ilişkiye bakışını epey etkilemiş. Hatta bu etkileşim Ender'in ilişkisini sorgulamasına kadar dayanmış olmalı ki kendinden ve hislerinden son derece emin karakterimiz, dümeni her zaman sığındıkları limana kırmakta tereddüte kapılmış. Yazının başında belirttiğim nasıl sorusunun cevabı da işte bu tereddütte saklı. Kabul ediyorum Ender, Selim'i aldatmadı o gece fakat o gecenin ardından yaşananları anlatmayarak, üstüne üstlük bir de yaşananları ilk anda anlatamamasından duyduğu vicdan azabıyla kendi kendisini aldattı. Böyle düşünüyorum çünkü; Faruk örneğindeki gibi hemen Selim'e koşmak yerine, meseleyi kendi içine atmayı seçmesine hatta bunu Selim'e anlatmamasından duyduğu vicdan azabına; kendi hislerini dinlemek için sessiz kaldı ve Selim’den uzaklaşmak istedi demekten başka makul bir açıklama getiremiyorum. Kenara çekilip uzaklaşma ve hislerini sorgulama isteğini de Ender'in ilk anda karşılık vermediği o öpücüğün kendisi için gerçekten bir anlam ifade edip etmediğinden emin olma gereksinimi olarak görüyorum. (İlk yazıda da belirttiğim gibi kendi sorunları yetmezmiş gibi uzun zamandır Yaman ve ailesinin sorunlarıyla da boğuşmak zorunda kalan Ender'in bu çalkantılı dönemde yıllardır kendisine aşık birinden etkilenmesi çok olasıydı.) Bu gereksinimle de Ender kendisini aldatmıştır çünkü ilk anda Sinan'a karşı tepkisiz kalmasının altında yatan gerçeğin ne olduğundan emin değildir. Gerçekten öyle hissetmesi mi yoksa Selim’le olan ilişkisinin onu reflekssiz bir tepkisizlikte bırakması mı buna etkendir karar verememiştir ve bu kararsızlığından dolayı (Selim'e anlatamaması) vicdan azabı çekmiştir. Velhasıl, görünüşte kimse kimseyi aldatmasa da ilk anda Ender’in kendisinden ve hislerinden emin olmak istemesi, ardından Selim’in Ender’den bir anlık şüphhe etmesi ne yazık ki Ender’in hayatını kaybetmesine kadar varmıştır. Umalım da bu fırtınanın kalıntıları daha büyük hasarlara sebep olmasın.