Sema Çelebi ve Seren Serengil’in geçmişi sürekli çalıştıkları kanallarla anlaşamayıp ayrılmalar, heyecan ve hareket dolu malum. En sonunda Cine 5’ten de tutunamayıp olaylı bir şekilde ayrılmaları açıkçası beni gelecekleri konusunda endişelendiriyor. Bundan sonra nerede program yapacaklar? Fırat TV’de mi?
Kim Ne Derse Desin’de; Sema Denker, Seren Serengil ve Sema Çelebi, sanki Büyük Kulüp’te 91 yılında donup kalmış gibiler. Seren Serengil, kendini halen 20 yaşında genç kız gibi gören büyüyememiş bir kadın. Çocukları kendi parasını kazansa da, evlenip boşanıp, kendi hayatlarını da kursa da bir türlü büyüdüğünü kabul etmeyen anneler vardır. O annelerin kızları da bir türlü büyüyemez. Tıpkı bir ergen gibi annesiyle, etrafıyla çatışıp durur. Kimse ona hakkettiği gibi davranmaz, onun hep hakkını yerler. Bu 90'lardan kalma kadın profili, annelerinin arkadaşlarının arasında onların dedikodularını dinleyerek, caddede bir iki yürüyüp, köpeklerini gezdirip, kuaförde kafasını dağıtarak yaşar gider. Hobi olarak çeşitli meclislerde geçmişlerini anlatıp, kendilerini haklı çıkarmayı, kadınlık, ilişkiler, namus gibi konularda konuşmayı da çok sever. İşte Seren Serengil programda “Şu camiada geçmişi temiz kalmış bir tek ben varım,” gibi şeyler söyleyerek bana bu klasik tadı yaşatıyor. Sema Çelebi ise bu programda, pasif agresif olarak ilerledi. Önceki Ben Burdan Atlarım, Buzda Dans, Moda Takibi, Yemekteyiz programlarına göre daha durulduğunu ve onunla bununla kavga etmeye ara verdiğini gördüm. Halbuki arada bir iki küçük parlama hiç fena olmazdı. Dernek yemeğinde değiliz ya. Sema Denker ise ailesine düşkün, mazbut, sıkıcı, ağırbaşlı gazeteci kadın kontenjanından programa katıldı.
Sonsuz bir konken partisi gibi süren Kim Ne Derse Desin’de, tipik bir kadın toplantısında olduğu gibi önce bir kaç sağlık konusundan bahsediliyor, ardından etraf hakkında konuşulmaya başlanıyor Tuba Büyüküstün mü iyi yoksa diğeri mi? Gülben Ergen’in yeni kocası gibi konular işleniyor. “Kendini geliştirdi” gibi özlü sözler söylenerek bir programın daha sonuna geliniyor. Bazen de eski sevgililerle görüşen diğer kadınlarla canlı telefon bağlantıları yapılıp hadleri “evliyken diğer erkeklerle Facebook’tan yazışıyormuşsun,” diyerek bildiriliyor. Bu ahlak, kadınlık, iffet derslerinin uzantısı olarak ipin ucu kaçınca tarafların hukuki yollara başvurduğu da oluyor ama olsun, bunlar da tuzu biberi diyelim.
Klasiklerin yaşatıldığı program Kim Ne Derse Desin‘de, herkesi tanımak çok önemli. Konuşmalar gerekirse her an “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?“a varabilir. Sunucuların hepsi çok iyi ailelerden geldiklerini üstüne basa basa defalarca ifade etmekte. Seren Serengil zaten mürebbiyelerle büyüdüğünü habire gündeme getirmesiyle bilinir ama diğerleri de ondan aşağı kalmıyor pek. Hepsi kimler, kimleri tanıdıklarını yerli yersiz habire anlatıyor. Ancak, eskinin ünlülerinden bahsetmek bir yerden sonra sıkıyor. Örneğin Seren Serengil, Hülya Avşar’la ne kadar yakın olduklarını, evlerinde çoğu filmin çekildiğini anlatıp duruyor. Ama bunlar artık o kadar önemli değil ki. Bizi etkilemek istiyorsanız on beş yıl öncenin ünlüleriyle anılardan bahsetmek yerine, acilen bugünün geçerli ünlüleriyle Beren Saat, Kıvanç Tatlıtuğ, Mustafa Ceceli falan gibi birileriyle arkadaş olmalısınız.
Seren Serengil’in röportajlarında dile getirdiği üzere, ("Tayyip Bey’i çok seviyordum ama beni unuttu kırıldım,”) yeniden kabul görmekte zorlandığı görülüyor. Sanki bu sürüm eskisi kadar makbul değil. Teoman’ın dediği gibi “Zaman mı değişti yoksa ben mi? Geride kaldı o günler”. Papatyaların ve kızlarının devri geçti. Ben yine sadık bir magazin izleyicisi olarak yeni programlarının yayına girmesini hevesle beklerim, o ayrı.