The Imitation Game/Enigma
Bilgisayarımın başına geçtim ve izlediğim bu film hakkında düşüncelerimi yazmak için öylece baktım beyaz ekrana. Bugün karşımdaki bu ekrana bakabiliyorsam bunun bir sebebi de dünya üzerinden Alan Turing diye bir adamın geçmiş olmasıdır. Sekiz dalda Oscar’a aday olan film bugün gösterimde.
1. Dünya Savaşı sırasında Almanların şifreli mesajlar yollamak amacıyla kullandıkları Enigma adlı makinenin Alan Turing ile sırlarını çözmeye dair bir film. Ancak bu kadar basit değil. Film her ne kadar biyografik bir zeminde ilerlese de, dönemin şartlarını da içine alıyor. Özellikle Alan Turing’in hayatı çevresinde savaş koşulları, zorlu şartlar altında alınması gereken kararlar, 1940’larda eşcinsel olmak gibi temalar filme sağlam ve bütünlüklü bir atmosfer yaratıyor.
Alan Turing genç yaşlarında profesör unvanı almış, ancak sosyal becerileri kuvvetli olmayan bir bilim adamıdır. Tam olarak ne yapacağını bilmediği bir iş başvurusundan olumlu yanıt alır. İşin ne olduğunu öğrendiğinde ise bir grup dahi ile kolları sıvayarak Almanların, meşhur, kırılması zor şifreleme cihazı Enigma’yı çözmek için işe koyulur.
Döneme uygun, gayet iyi işlenmiş sahne ve dekorlar filmi gerçekçi bir havaya sokuyor. Alan Turing rolünde izlediğimiz ve Oscar’a da aday olan Benedict Cumberbatch gerçekten usta bir oyunculuk performansı göstermiş.
Hikâyenin anlatım biçimi ve kurgu da filmi ilerleten diğer unsurlar. Christopher adını verdiği şifre çözücü cihazıyla savaşın daha erken bitmesini sağlayan, milyonlarca insanın hayatını kurtaran bir isim. Ancak hazin bir sonu olduğunu da hatırlatmak gerek ve filmde bu son es geçilmemiş. Vizyonun değerli filmlerinden birisi.
Fragman: