Amerikan dizi sektörüne ne kadar hayranlık beslesek de bizim yerli sektörle pek çok açıdan benzerlik taşıdığını söylemek mümkün. Kaliteli işler her ülkeden çıkar. Kalitesiz yapımlar da. Kalabalık arasında kalıp kıymeti bilinmeyenler de. İşte Leverage bunlardan biri. Beşinci sezonda 77 bölüm sürmeyi başardı aslında. Ancak herkesin sezon finali beklerken iptal edilmesi, iptal edilmesinin üzerinden bir ay bile geçmemişken PCA'den "En İyi Drama" ödülüyle dönmesi onu bir kıymeti bilinmeyen yapıyor. Modern bir Robin Hood masalı, işlerinde en iyisi olan dört hırsızın bir dürüst adam etrafında toplanarak iyi adam olma hikayesi ya da Türkiye'de sezonun iddialı yapımlarından olan Ulan İstanbul'un fikir babası... Leverage'ı hangisi olarak tanımlarsanız tanımlayın bir şey değişmiyor. Çok özel bir dizi olduğu gerçeği.
Peki modern bir Robin Hood hikayesini bu kadar özel kılan ne? İlk olarak elbette konusu. Robin Hood belki de tarihin en tartışmaya açık kahramanıdır. Zenginden alır ve fakire verir ama sonuçta bir çalma işi gerçekleştirir. İyilik yaptığı anlatılır ama bu kime göre iyiliktir? Toplumun klasik değer yargıları her zaman doğru mu çalışır, yoksa Robin Hood kendini tanrı yerine koyarak iyiye ve kötüye tek başına mı karar verir? İzlerken ya da okurken bunların hepsini kendimize sorarız ve bu hikayenin içine girmemizi sağlar. Üzerinde konuşulamayacak kadar keskin kenarlı hikayeler asla ilgi çekmez. Leverage da ele aldığı konuyu işlerken bu tartışmayı sonuna kadar kullanıyor. Ekibin başı Nathan Ford'un kendi içinde bu tartışmayı yaşarken dış dünyayı kendisinin tanrı olduğuna inandırması bize tartışma imkanı veriyor. Zaten dizide de beş karakter sürekli bunu tartışabiliyor. "Bizim yaptığımız iş" kavramı sürekli yeniden tanımlanıyor. Ayrıca bu konuyu işlerken başta söylediğim "Modern" sıfatını da sonuna kadar hak ediyor. Sadece kaba kuvvetle ya da bir toka yardımıyla kilitleri açmaya dayanmıyor. Dolandırıcılığı her yönden yapıyor. Kaba kuvvet ve saf hırsızlığa, oyunculuk yeteneği ve teknolojik donanım ekleniyor. Bu da bizi ikinci adıma götürüyor, karakterlere.
Leverage ekibi beş kişiden oluşuyor. Hepsi kendi alanlarında dünyada bulabileceğiniz sayılı yeteneklerden. Eline Tetris verseniz Pentagon'u hackleyecek ineğimiz Alex Hardison, açılmayacak kilit ya da soyulamayacak kasa bilmeyen çatlağımız Parker, çevresindekilerin zarar görmesini engelleme işinin ustası, yürüyen karizma Elliot Spencer, mesele birini dolandırmaksa yeryüzünün en iyi oyuncusu olan Sophie Devereaux ve bu ekibi bir arada tutan adam Nate Ford. Dizi boyunca her karakterin gerçekten işlerinde en iyisi olduğu içimize işliyor. Aranmadıkları ülke olmayan dört büyük hırsız, daha önceki işlerinde kendilerini kovalamış, sarhoş ama dürüst Nate'e güvendiklerinde kimsenin yapamayacaklarını yapıyorlar. Bir at çiftliğini kurtarmaktan bir valinin pisliklerini ortaya çıkarmaya oradan da küçük bir ülkenin hükümetini değiştirmeye kadar varıyorlar. Hardison sahte kimlikleri ayarlıyor, Parker yüzlerce metre yüksekliğindeki binaların tepesinden uçuyor, Elliot da onlara engel olabilecekleri engelliyor. Böylece Sophie'ye büyük oyunu oynamak için yol açılıyor. Bütün bunlarsa Nate'in dahiyane -ve sarhoş- beyninden çıkıyor. Her iş için kafasında alfabenin harflerinden bile çok plan oluyor. Ara sıra diğer dört isim de oyunun başına geçiyorlar bir şekilde ama hepsi bir şekilde Nate'e bağlılar.