NİDA FINDIK:
Merhaba İzmir, çiğdem ve boyoz nasıl?
Güneşin Kızları konusunda isim benzerliğinden ötürü bir “Ulan acaba?” kaygısı herkes gibi bende de vardı. Sonrasında iş açıldıkça ve fragmanlar döndükçe kaygılarım başka yöne kaydı. Şöyle diyelim, Paramparça’dan Hazal’ın ruh ikizi Selin yine Paramparça’dan Cansu’nun ruh ikizi Cansu ile abla-kardeş olmuştu. Melekler Korusun’dan beri devam eden asi kız ekolünü ise biraz(!) abartarak Nazlı canlandırıyordu. Emre Kınay ve Evrim Alasya rollerinde gözümü okşarken, aşklarına inanmakta zorluk çekmedim. Mert-Ali-Savaş üçlüsü (Ali kısmı biraz tartışıldı ama…) içimizi karartmazken, o koca evdeki hayatı biraz garipsedik. Galiba daha fazla izlememiz lazım anlamamız için… Ablamız Rana soğuk duruşu ve kararlı hali ile gözümüzü okşadı, aksiyonlarını merak ettirdi. İşin özüne bakacak olursanız garip mi bulursunuz bilmem ama Nazlı ve Selin biraz daha ölçülü olsa baya baya “olmuş bu!” dizi diyebilirdim/diyebilirdik. Ama şimdi kafada biraz deli sorular dönüyor, dönmüyor değil! Hele ki havuzda o “Zenginler hep böyle dalga geçer anacııımm!” hikâyesi hiç ama hiç olmamıştı, 1970’li yıllarda bir Türk filmi izlemiyorsak elbette.
Rana’nın “Çocuklar tek kişiden?” herhalde sorusu tam bir mahalleli kanı taşısa da saraylı soyundan gelen bir şekilde soruldu. Haluk’un psikopat oluşunun ortaya çıkmasıyla “Laaaan!” dedirttiği yerde “Dur lan haftaya da bakalım biz buna!” dedik mi dedik! Unutmadan eklemem lazım ikizler kadar, İzmir ve havuz ikilisi de çok abartıldı. Düşündüm yani, İzmir’de havuza girmeyene kız vermiyorlar mıydı?
Yolu açık olsun. Kanat Heparı’yı daha çok görmek de diğer bir dileğim. Çünkü bence hala hikâyenin en orjinali o.