Yılmaz’ın bir de asistanı var Hande. Hande’nin görevleri çok çeşitli: Yılmaz’ın kahvesini getirmek, randevularını ayarlamak, sarhoş karısını yatıştırmak diye gidiyor. Bundan Hande’nin Yılmaz’ın sağ kolu olduğu ve çok iş bitirici olduğu fikrini çıkarmamız gerekiyor. Bununla birlikte Hande’nin adamı arayıp şuraya buraya acil olarak gelebilir misiniz demekten başka bir şeyi de tam becerdiği yok. Hande’nin bir başka olayı da esrarengiz numaralar tezgâhlayıp, Yılmaz’ın başka kadınlarla çekilen fotoğraflarını ortaya çıkartıp Sevgi'nin kocasından şüphelenmesini ve iyice delirmesini sağlamak.

Bir kamyonun arkasında İstanbul’a doğru yolculuk eden Cennet ve kızlarının hikâyesine dönecek olursak, daha yolun en başında hukuk kazanan büyük kız Zümrüt ayağını burktu, yol esnasında kamyoncu ona tecavüz etmeye kalktı, amacına ulaşamayınca hepsini aşağı indirdi ve dağ başında bıraktı. Yola çocuklarıyla birlikte trenle devam eden Cennet, bu sefer parasını bohçacı kadınlara kaptırdı. Neyse ki, kızlardan akıllı olanı – Kiraz (Elif Ceren Balıkçı, Daha önce de yine çok benzer bir rolde Merhamet’te oynamıştı) üvey annesinin altınlarını çaldığını, endişe etmemelerini söyledi. Fakat Cennet, çok namuslu olduğu ve haram para almadığı için önce Kiraz’ı tokatladı ardından tüm altınları trenin camından dışarı attı. Derken trende tanıştıkları bir kadın onlara yardım etti ve İstanbul’da bir otele yerleştirdi. Ama elbette İstanbul tehlikelerle dolu bir şehir olduğu için ve kahramanlarımız sonsuz bahtsız oldukları için kaldıkları otel fuhuş baskınına uğradı.

Hiç reklamsız yayınlanan dizinin sonunda Yılmaz ve Cennet çok derin anlamlar saklayan, bakınca spiritüel olaylara girmemiz beklenen bir halının başında buluştular. Cennet’i vurmaya kararlı olan oğlu Yemin de (Gürkan Günal) elinde silahıyla oraya geldi. Dizinin başında biz anlamayacağımız için kafamıza vura vura Yılmaz ve Artem’in konuşmalarında zaten “ya cehennemde boğulacağım, ya Cennet’in kapısını çalacağım”, “Sen cenneti çoktan hakkettin” bu buluşma işaret edilmişti, sağ olsunlar.

Neticede kızın bacağındaki sargısından, üzerindeki basma elbiseden, bohçasından ikrah geldi. Sürekli bir sefalet.  Bu arada Türkiye’nin ve dünyanın hiçbir yerinde köylü kadınlar öyle elbise giymiyor artık, bizim dizilerden başka. Cennet’e gelince bütün dizi boyunca bağdaş kurup oturdu, büyük büyük sözler söylemekten başka hiçbir şey yapamadı. Üstün bir beceriksizlik örneği sergiledi.

Dizinin en renkli karakteri ise, kocasının sadakatından şüphelenen, Nigella Lawson’ın Türkiye şubesi Sevgi. Sevgi, elinde viski bardağı üzerinde bornozu üstü sararmış yapraklarla dolu havuza yarı beline kadar girerek gecenin kuşkusuz en renkli görüntülerini verdi. Üstüne bir de telefonu havuza atmaz mı? Sonra da o kafayla araba kullandı, sonu iyi olmadı yalnız. Bakalım gelecek haftaya bizi ne bekliyor, tekerlekli sandalye mi yoksa hafıza kaybı mı göreceğiz.

Not: Bu yazı Radikal'de yayımlanmıştır.