Bir şey daha var: Kilolu bir kadının hayatını anlatırken "kilolarınla barış, vücudunu sev, olduğun gibi ol, halinden utanma" gibi mesajlar çok güzel mesajlar. Fakat Dunham sadece bunu yapmıyor, adeta tersten-ayrımcılığı körükleyerek kilolu bir kızın seks hayatını ayyuka çıkarıyor. İkinci sezonun beşinci bölümünde Lena Dunham'ın Patrick Wilson'la yaptığı seksin zihniyetini açığa çıkarması açısından önemi büyük. Tombul bir kızın yakışıklı/ zengin bir doktorla seks yapmasını kimsenin imkânsız bulacak hali yok. Fakat burada yapılan şey kilolu kızlara özgüven aşılamaktansa onları umutsuzluğa sevk etmektir. Dunham adeta kilolu kızlara yanlış örnek oluyor, hatta onları bizzat rencide ediyor. Liberallerin "sadece zayıf ve güzel kızlar mı sevişecek, oh canımıza değsin, çırılçıplak dolaş tüm bölüm de çatlasınlar" benzeri yorumları da bu yüzden yüzeysel kalıyor. Birinin ne sorunu olabilir şişman bir kızın sevişmesinden. Bunun arkasında illa ayrımcılık aramak da ayrıca bir sorun. Hâlbuki diziyi izleyen kilolu kızlar tam tersine kendilerini 'oldukları gibi' hissetmiyorlar. Olmadıkları gibi hissedip mutsuzlaşıyorlar bana kalırsa.
Belki biraz şaşırtıcı gelecek ama asıl ayrımcılık yapmayan ve gerçekçi olan tüm o klişe Hoolywood filmleri. Asıl gerçek olan Gossip Girl örneğin. Çünkü yakışıklı erkeklerle seksi kadınlar sevişirler. Bunu kabul etmek ayrımcılık değildir, rasyonalitedir. Ve tam tersine Gossip Girl'ü izleyen obez bir kız daha az acı çeker. Orada kendisini memnun etmek için çekilmiş sahte bir fantezi dünyası kurulmamıştır. Obez kıza yapılacak en büyük hakaret onun seksi olduğunu ve Brad Pitt'le evlenebileceğini söylemektir. Tam tersine gerçekten şişman bir kızın hayatını anlatmadığı ve yalan söylediği için Dunham, bizzat seksi kızların bacak şovu yaptığı dizilerin aynısını uygulamaktadır. Yaptığının diğerlerinden bir farkı yoktur. Bunun, sevgilisinden ayrılmış şişman bir erkeğin, Mila Kunis'le tanışması yalanından bir farkı yoktur.
Asıl hüner cidden şişman bir kızın hayatını anlatmayı başarmaktan geçiyor. Ama kimsede o cesaret yok. Örneğin Donnie Darko'da, şişman bir kız koridorda Donni'ye çarpıyordu da defteri yere düşüyordu, hatırladınız mı? Biz kızın Donnie'ye âşık olduğunu anlayıp kıza acıyorduk, çünkü Donni'nin o kızla çıkmayacağını biliyorduk. İşte gerçek olan budur. O sahne 'gerçek' olduğu için bu kadar etkili bir sahnedir. Liberaller o şişman kızın Donnie'yle sevişmesini isterler, çünkü bunun bir ayrımcılık olduğunu düşünürler. Bu 'dışlanan Ötekiler'i çok sevme hali, onların Pollyanna olmalarına ve hayatı yanlış okumalarına neden olur. Gerçekten de ayrımcılıktır bu, iyi insanlar kilolarından dolayı birinin dışlanmasını çok üzücü bulurlar. Ama hayat böyle işlemez. Hayat idealize edilmiş, steril bir şey değildir. Hayat olduğu gibidir ve akıp gider.