İnsan kimi zaman istekleri gerçekleşmediğinde hayatın ona karşı adil olmadığına dair bir düşünce geliştirebilir. Herkese ve her şeye çok fena gücenebilir. Bu hayal kırıklığı, kızgınlık olarak tezahür edebilir. Hakkını savunamayıp, kendisine zarar verilmesine engel olamadığında içerlemekten öteye gidemeyebilir.
20 Şubat itibariyle Lerzan Mutlu Kanal D’de, Şule Zeybek ve Op. Dr. Altuğ Kolonkaya ile birlikte Renkli Sayfalar ile ekrana gelmeye başladı, hafta içi her sabah 11:00’de. Renkli Sayfalar’ın daha önceki sunucu ve yapımcıları iki deneyimli gazeteci ve magazin müdürü olan Müge Dağıstanlı ve Gülşen Yüksel Salt’tı biliyorsunuz.
Ancak yeni program, diyet, çocuklarda pişik, gebelik pilatesi gibi konular etrafında dönmeye başladı. Hâlbuki kimse bunları merak etmiyor biliyorsunuz. Zaten giderek tutuculaşan magazin gündemi 90’lı yıllarda manken olan birilerinin çocukları, düğün-dernek en fazla boşanma ve nafaka pazarlığı etrafında dönüp duruyor. Nerede eski rezaletler, basılmalar, patırtı kütürtü? Neyse.
Durum böyle olunca benim gibi magazin meraklıları da Cengiz Semercioğlu’na rağmen Seren Serengil’in programını izlemeye başlayınca, Kanal D bir atak yapıp Aşk-ı Memnu’yu yeniden yayınlamaya başladı. Renkli Sayfalar da 11:00’a alındı.
O gün bugündür, Lerzan Mutlu neredeyse her programda biriyle kapışıyor. Bu silsile, ilk olarak Bülent Ersoy ile başladı. Lerzan Mutlu, geçen sene Beyaz TV’de yayınlanan Söylemezsem Olmaz’da Oya Aydoğan ile birlikte aynı masayı paylaşıyordu. Oya Aydoğan’a karşı kaba tavırları ve saldırgan tarzı Bülent Ersoy’un gözünden kaçmadı. Bülent Ersoy; “Sen Oya’yı nasıl üzersin ben adamın canlı yayınını basarım,” dedi. Oya Aydoğan’ın ölümünden sonra ise bağlantı hepten koptu.
Geçtiğimiz günlerde Lerzan Mutlu programda zaten Diva onun kendi kendine taktığı bir lakap diye atıp tutarken, Bülent Ersoy tak diye canlı yayına bağlanıvermez mi? Bunun üzerine Lerzan ben bir dolaşıp geleyim diye uzaklaşmaya çalıştı ama masa arkadaşı Şule kalması için onu ikna etti. Lerzan Mutlu, Oya Aydoğan’ın ölümünün ardından bir linç kampanyasına maruz kaldığını uzun uzun anlattı.
Aramızda yaşanacak yarım kalan bir şeyler var
İyi bir magazin seyircisi olarak Lerzan Mutlu’yu yıllardır izlerim, en çok yakındığı konuların başında yanlış anlaşılmak ve hak ettiği değeri görememek vardır. O ki, kolejlidir (bir okulun adının kolej olması yeterli, içeriğine bakmayın), İsviçre’de okumuştur (gerçi altı ay ama o edindiği deneyim 60 yıla bedel) ve konservatuvarlıdır (eğitimini yine yarım bıraksa da) sıradan bir insan muamelesi görmeyi hiç hak etmemektedir.
Üstelik annesiyle birlikte yaşayan, annesinden başka hiç arkadaşı olmayan mazbut bir insandır. –Neden bir tane bile arkadaşı yok mu? Çünkü herkes kötü kalpli, kimseye güvenilmez de ondan...
İlerleyen günlerde programa Banu Alkan konuk oldu. İnanır mısınız sevgili Ekranellacılar Banu Alkan, Lerzan Mutlu’ya sırtını döndü! Geldi; “Sen kalk, ben buraya oturacağım, orada ışık daha iyi,” dedi. Tüm bunlar olurken Lerzan Mutlu yine sesini çıkarmadı, kuzu kuzu yerini verdi. Hep yaptığı gibi önce itelendi, ertesi gün durum hazımsızlık yaptığı için konuşmaya başladı. Tabii yine bir telefon trafiği… Eh dört günü doldurduk, fena değil.
Gelir İdaresi Başkanlığı
Lerzan Mutlu, programın mali işlerinden sorumlu olduğu için insanların ne kazandığı, ne taktığı ile çok ilgili. Örneğin Ebru Şallı tek taş yüzüğünü kendi mi almış hemen konuya açıklık getirdi. Sonra yüzüğün o kadar büyük olmadığına, kendi çalışıp alabileceğine karar verdi. “Bu piyasaya girdiğimden beri ekmeğimle çok oynamaya çalıştılar, kendimi korurken yanlış anlaşıldım,” yıllardır sıklıkla kullandığı ifadelerden biri.
Neticede artık programın süresi bir saate indi. Bakalım ilerleyen günlerde bizi ne heyecanlar bekliyor? Bir magazin sever olarak ben biraz daha iddialı çatışmalar olmasını istiyorum. Gücenmek, kırılmak nereye kadar? Herkesin içinde bir kaplan yatar. Uyanması bir ana bakar. Zaten bahar da geldi, silkinmenin zamanıdır diyorum!