Bir gazete sayfasına sığması imkansız ama hiç yazıya dökülmezse de yazık olacak her şey de burada işte.
JOHN BRADLEY ve RORY MCGANN (Samwell Tarly ve Hound)
Rory yani Hound gerçekten de devvvvv gibi bir adam. Davudi bir ses tonuyla ve anlataması imkansız bir aksanla şarkı söyler gibi konuşuyor. Kendisinin de belirttiği gibi Hound’a gerçekten çok benziyor. John Bradley ise hayatımda gördüğüm en sıkıntılı insan olabilir. Boncuk boncuk terledi konuşurken, ellerini nereye koyacağını bilemedi filan. Uzun uzun, derin manalı cümleler kurmaya özen gösterdi. Tanısam severdim belki.
Sona yaklaşırken senaryonun ritminde hızlanma var mı?
John: TV dramasının yapıbozumuna aşinayız aslında, Breaking Bad’den, hattaThe Sopranos’tan beri. Normalden kısa bir sezon olacak bu ama kalan iki sezon da belli ki damardan olacak. Bizim için de çok heyecanlı aslında her şey. Kitabın ötesine geçtik ve sonun ne olacağını bilmiyoruz. Kimin kazanacağını, nasıl bir hikaye anlatacağımızı bilmiyoruz.
Hala hayatta olduğunuza şaşırıyor musunuz?
Rory: Ben inanamıyorum hatta.
John: Ben de Sam’in hala yaşamasına çok şaşırıyorum. Bana göre görür görmez ‘ilk gideceklerden biri’ diye düşüneceğiniz bir karakter kendisi. Ama bir yandan da Ned Stark ilk sezon bitmeden öldü, bu kuralları alt üst etmektir. Başrolü bu kadar erken öldüremezsiniz. O noktadan sonra herkesin beklenen zamanda ölmeyeceği ortaya çıkmıştı. Benim bu kadar uzun süre hayatta kalmam da o yapıbozumunun sağlaması işte. Ned erkenden gidiyor, ben kalıyorum; hayat gibi tam. Hayatta ne olacağını tahmin edemeyeceğiniz gibi diziyi de tahmin edemiyorsunuz işte.
David ve Dan şaka olsun diye bazı oyuncuların ölüm sahnesinin bulunduğu sahte senaryolar gönderiyorlarmış arada. Size sahte senaryo geldi mi hiç?
John: Bana gelmedi. Alfie’ye (Theon Greyjoy) geldi bir tane.
Rory: Hak ediyordu Alfie. David ve Dan’in mizah anlayışı. Sizin başınıza gelmediği sürece çok komik.
Sizin komik replikleriniz oluyor epey.
Rory: Evet ama ben o kadar komik değilim. Kahvaltımı etmeden önce biri “Hound!” diye gelse “Siktir!”i çekerim valla.
John: Bence David ve Dan diyalogları yazarken oyuncuların formasyonuna özen gösteriyor. Bizden en iyisini nasıl alacaklarını da biliyorlar. Bazen kağıtta manasız gelebilen bir repliği çıkarmak uğraştırıcı olabiliyor. Şurada bir duraksama, burada bir göz atış….
Rory: Senaryoda repliklerimi okurken sanki David ve Dan benim arkadaşlarım, beni çok iyi tanıyorlar gibi hissediyorum. Karakterimi tabii tanıyorlar ama bizzat beni de tanıyorlar gibi. Çoğu zaman “Bu benim ya!” diyorum, “ben tam da böyle konuşuyorum.” Sadece aksanım farklı.
John: 400 karakter var ellerinde, çok zor iş. Ve bu karakterlerin hepsi tam gerektiği gibi konuşuyor. Bunca insanın kafasının içine girip, onları hiç garipsenmeyecek şekilde konuşturmak gerçek bir ustalık. Dizinin becerilerinden biri de bu.
Bir karakterle bu kadar uzun süre birlikte yaşamak nasıl bir şey? Nasıl hazırlanıyorsunuz?
Rory: Benim için iyi. Benim de inzivai bir hayatım var. Az nüfuslu bir adada yaşıyorum. Bazen turistler geliyor, benim olduğum tarafa getirmemelerini rica ettim. Altıncı sezona hazırlanırken elimde balta ağaçların arasında o kayadan bu kayaya zıplıyordum mesela, düşünsenize beni bir görseler…
Diziden uzak kaldınız, sizi öldü sandık.
Rory: İnsanlar nerde görse bağırıyordu “Yaşıyor musun, öldün mü?” Aslında epey bir süre numara yapmak, yalan söylemek zorunda kaldım. Zordu ama çok eğlendim.
Ara verdikten sonra karaktere geri dönüş zor oluyor mu?
John: Karakterleri çok ayrıntılı incelediğiniz için yeni sezonda da geçiş yapmak kolay oluyor. Ara verdiğimiz altı ay boyunca başka şeyler yapıyorsunuz ama geri dönünce eldiven gibi geçiriveriyorsunuz karakteri üstünüze. Tabii ‘tamam artık, her şeyini biliyorum bu karakterin’ diye düşünmek de hata çünkü karakterler durmadan ve hızlıca gelişmekte. Ben Sam’e terapi yaptım diyebilirim. Artık o kadar iyi tanıyorum ki kendisini, eski sahnelere bakınca Sam bunu şu nedenle dedi diyebiliyorum. 5. sezonda Jon Snow’un lord kumandan olması için yaptığı konuşma çok zor sahnelerden biriydi benim için. Aslında bir politikacı gibi rol yapıyor, tam olarak gerçeği söylemiyordu orada. Tabii Jon’un lord kumandan olması gerektiğini düşünüyordu ama o konuşmanın altında ‘eğer Jon kumandan olursa bebek Sam’le Gillie’yi buradan daha rahat çıkarabilirim’ de yatıyordu. Bütün karakterlerin bir alt metni var aslında.
Sam dünyanın entelektüellerini mi temsil ediyor?
John: Evet, galiba. O alanda çok rahat. Her şeyi çok fazla düşünüyor, beyniyle hareket ediyor. Ama içgüdüsüyle davranmak zorunda kaldığında da (Ak Gezenler Gillie’ye ve bebek Sam’e saldırdığında mesela) son derece cesur olabiliyor. Yüreğini ancak mecbur bırakıldığında kullanacak, diğer zamanlarda işe karıştırmayacak bir entelektüel, evet. Cesur olduğunun farkında değil çünkü beyni ona cesur olmadığını söylüyor ama kalbi gerektiğinde cesaretle hareket etmesini sağlıyor.
Aslında her şeyin Sam’in okuduğu/yazdığı bir kitap olduğu teorisine ne diyorsunuz?
John: Egom açısından çok hoş buluyorum. Lord of the Rings’de de benzer bir numara vardı. George’un (Martin), Tolkien’den çok etkilendiği, benim karakterim Sam’in de Lord of the Rings’deki Sam Gamgee karakterinden esinlenildiği bir sır değil; durum böyleyse şaşırtıcı olmaz. Ama, buna çok inanıp da karakterimi böyle yönlendirmek istemem, sonuç olarak dedikodu bu sadece. Fikir olarak çok çekici elbette ama bu konuya çok takılırsam oyuncu olarak kafam karışır. George’la bir odaya kapasalar beni, her şeyin sonunu öğrenmek ister miyim, sanmıyorum. Yalan söylemek, başkalarının bilmediği bir şeyi bilmenin sorumluluğunu üstlenmek zor.
Hikaye nereye gidiyor, iyi mi kazanacak sonunda, yoksa iyilere rağmen bazen çok güçlü olan kötü mü? Etik olarak nasıl bir yol seçilecek, hiç bilmiyoruz. Sonuç olarak aynen gerçek hayatta olduğu gibi kötülerin tamamen kazandığı, hakkın yerini bulmadığı bir hikaye de olabilir.
Kitap çıkınca okur musunuz?
John: Sanırım. İlginç olur dizi ve kitap aynı yolda mı ilerliyorlar, görmek. Benim romantik yanım, hikayenin sonunu yazmak George’un hakkı diyor. Öğrenmek isterim.
Bir dakika, kedici misiniz, köpekçi mi?
Rory: Sence? (Bu soruyu Hırvat gazeteci sordu, ben değil. Çok isterdim kedici olmasını bu dev adamın ama...)
AIDAN GILLEN ve ISAAC HEMPSTEAD WRIGHT (Petyr Baelish ve Bran Stark)
Isaac konuşurken aklımdan hep Yiğit Karaahmet’in yazısı geçti durdu. Üzüldüm çocuğa. Ama aslında pek üzülecek bir hali yok. Dersleri çok iyi olup da bunu gösteriş vesilesi yapmak yerine arkadaşlarına yardım eden sessiz sedasız öğrenciler gibi biraz. Aidan ise ‘cool’ tanımı gibi bir adam. Yaş olarak ekibin en büyüklerinden demeye bin şahit ister çünkü herhalde en sırım gibisi aynı zamanda. Orada bulunmaktan pek hoşlanmadığını sezmemek mümkün değil ama tek bir soruyu bile geçiştirmedi. Gerçek bir profesyonel diyelim.
Karakterleriniz hakkında ne söylersiniz bize?
Aidan: Benim için Sansa’yla ilişkim açısından bir gelişme söz konusu. Beş sezondur gelişmekteydi zaten, Littlefinger’ın iktidar sevgisine paralel olarak. Altıncı sezon sonunda dürüstçe Sansa’ya da belirtti onu nerede gördüğünü. Ha samimiyetine inanırsınız ya da inanmazsınız, o sizin bileceğiniz iş. Karakterim hep daha fazlasını istediği için kimi zaman beceremese bile oyunu ona göre oynadı. Bazen amaca ulaşmaktan daha zevklidir o yolda yürümek.
Isaac: Altıncı sezonun sonunda Bran istikrarsız bir pozisyonda gibi görünüyor. Hodor’u kaybetti, artık yolunu tek başına bulacak. İlk andan beri çok özel bir ilişkileri olan kurtunu, sonra Summer’ı kaybetti, Üç Gözlü Kuzgun’un görevini üstlenmek zorunda ama aslında henüz hazır değil buna. Çok önemli bilgiler var elinde. Mesela Jon Snow’un gerçek anne ve babasını biliyor, Ak Gezenlerin kökenini biliyor ki, bu çok işine yarayabilir sonra. Bran o pencereden düştüğü an başlayan ve onu Üç Gözlü Kuzgun’a götüren yol ona kader olarak neyi çizdiyse onu yaşamak zorunda.
Bran pencereden düştüğünden beri duvarın ötesinde neredeyse. Geri dönecek ve diğer karakterlerle, özellikle de Jon’la beraber olacak mı?
Isaac: Bence şimdiye kadar Bran’in geri dönüp aileyle beraber olmak gibi bir planı yoktu. Daha ulvi bir amacı var. Onun için en önemli şeyin kaderini takip etmek olduğunu biliyor, bunu yapacak.
The Wire’da ve pek çok dizi ve filmde rol aldınız. Game of Thrones deneyimini diğer onca işten ayıran nedir sizin için?
Aidan: Bir hikayeyi çok iyi yazarlar ve yönetmenler aracılığıyla anlatmanın keyfini yaşamıştım daha önce, sizin de değiniz gibi. Game of Thrones’u ayıran pop kültür fenomeni olması bence. Bu kadar büyük bir kitleye sesleneceğini hiçbirimiz bilmiyorduk. The Wire mükemmel bir diziydi bir çok kişi de izledi ama istatistiksel olarak başka bir şeydi. Game of Thrones’u dünyanın her yerinde, herkesle konuşabiliyor olmak çok şaşırtıcı. Böyle bir şey her zaman gelmez oyuncuların başına. Dizinin gelişimi de artık ne olacağını bilmediğimiz bir noktaya geldi, kitapların önüne geçtik.
Sizin böyle tutkunu olduğunuz bir şey var mıydı, izleyici olarak?
Aidan: Çocukken Star Wars herhalde. O da dünyayı değiştiren bir seriydi..
Senaryoları alınca karakterler hakkında birbirinizle konuşuyor musunuz? Nasıl hazırlanıyorsunuz?
Isaac: Daha küçükken pek düşünmüyordum üzerine ama Bran artık önemli bir karaktere dönüştü. Başka dünyalarla bağlantıları var. Ben önemli sahnelerden önce müzik dinlemeyi seviyorum.
Aidan: İlk sezondan sonra roller de oyunculara göre yazıldı biraz aslında. Yönetmenlerin yöntem farklılıkları da var. Provalar herkesin çalışma stiline göre belirleniyor. Ben pek konuşmaktan hoşlanan biri değilim mesela. Yönetmenlerle konuşulur tabii ama daha çok oyuncunun içinde kalır düşündükleri, benim açımdan.
Duvarı Bran Stark’ın yaptığı teorisine ne diyorsunuz?
Isaac: Zamanda geri gidip Ak Gezenleri durdurmak için duvarı onun inşa ettiği teorisini duydum evet. Bilmiyorum. Aslında tam da dün gece Bran’le ilgili bir video izliyordum. Bu teoriden emin değilim. Zamanla bu kadar oynaması tuhaf olur. Ben Bran’in en başından beri Üç Gözlü Kuzgun olduğu teorisini tercih ederim.
Bran’in Üç Gözlü Kuzgun olduğu teorisine inanıyor musunuz peki?
Isaac: Buna inanmak istiyorum. O kuleden düştüğünden beri kaderi belli aslında. Bacaklarından daha fazlasını, bütün ailesini kaybetti. Gelecekte bunun bir kısmını geri kazanmasını isterim.
Littlefinger’ı seviyor musunuz?
Aidan: Seviyorum. İşimin bir parçası seyircinin de onu sevmesini sağlamak zaten. Karakterinde sevilecek yanlar da var, yok mu? Geçenlerde Littlefinger’ın kötülüklerinin listesini yaptım. Bu kadar iğrenç şeyler yapan bir karaktere sevilecek yanlar katmak da oyuncu için iyi bir deneyim. Kötüyü oynamak zevkli, seviyorum ben Littlefinger’ı.
Isaac, Game of Thrones orkestrasının konserlerini izlemişsin galiba…
Isaac: Evet, çok ama çok güzeldi. ABD’de bütün konserlerin biletlerinin bitmiş olmasına insan inanamıyor.
Ünle ilişkiniz nasıl?
Aidan: Daha ilk sezonlardayız, bir dükkandan meyve sebze alıyorum, “Bir torba alabilir miyim?” dedim dükkandaki adama “Dükkan sizin Lord Baelish,” dedi. Dedim, oldu bu iş! (“Anything for you, Lord Baelish,” demiş dükkan sahibi.)
Spin-off’lar hakkında ne düşünüyorsunuz? Olmalı mı, olmamalı mı?
Isaac: Bran de olacaksa niye olmasın?
Aidan: Bence iyi bir fikir.. O kadar büyük bir evren ki, bence pek güzel olur..
Demir tahtı kim hak ediyor sizce?
Aidan: Ben Cersei’yi, kararlılığını çok sevdim hep. O olabilir. Arya da. Sansa da.
Isaac: Dizinin gelişmesine bakarak söylüyorum, bence hiçbiri hak etmiyor tahtı. Bunca cinayete ve zulüme o taht neden oluyor. Gece Kralı alsın tahtı.
Aidan: Aslında taht diye bir şey de pek kalmayacak bence.
CARICE VAN HOUTEN ve LIAM CUNNINGHAM (Melisandre ve Ser Davos Seaworth)
Son derece rahat ve komik iki kişi. Beraber de iyi çalışıyorlar anlaşılan. Carice en çok İrlanda’ya gitmeyi özleyecekmiş dizi bitince. Altı ve yedinci sezonlar arası uzun süredir birlikte olduğu Guy Pearce’dan bir oğlu olmuş. Anne olunca diziye de (mesela Cersei’ye) artık daha farklı baktığını söylüyor. (Bir rastlantı eseri, Guy Pearce’la da röportaj yapmıştım bir kaç yıl önce). Liam da jestleri, sesi, kahkahaları ‘kocaman’ tabir edilen insanlardan. Kalabalık sofralara neşe katıyordur kesin.
Diziyi özetleyecek, sembolü olabilecek tek bir görüntü ya da sahne seçseniz hangisi olurdu bu?
Carice: Ne zaman biri “Kış geliyor” dese, içim ürperiyor. Hepimiz için geliyor o kış. Benim yorumum bu. George Martin böyle mi kastetti bilmem ama…
Liam: Ben pek katılmıyorum buna. Bence bu dizi yorumlara, spekülasyonlara çok açık. Tek bir sahneyle ancak soap operaları özetleyebiliriz. Bu dizide her sahneye dikkat etmeniz gerekiyor..
Burada bir paradoks yok mu? Dizinin hayranları spoiler istemiyor ama gazeteciler de habire detay öğrenmek istiyor.
Liam: Gazetecisiniz, işiniz bu. Ama biz size söylersek siz de yazarsanız siz bir daha böyle işlere gelemezsiniz, biz de böyle dizilerde rol alamayız. İyisi mi birbirimizin kariyerini mahvetmeden devam edelim.
Bir karakteri bu kadar uzun süre canlandırdıktan sonra sonunda ona ne olacağını bilmek istemiyor mu insan?
Carice: Zor bir soru. Başlangıçta bir oyuncu olarak bilmek istiyordum karakterimin gelişimini, sonunu ama alışıyorsunuz bilmemeye. Yeni senaryoyu aldığımız an hepimiz için çok önemli. Herkes bir yana çekilip karakterine ne olduğunu öğreniyor. Bu dizi de hayat gibi biraz. Yarın ne olacağını hiçbirimiz bilmiyoruz.
Liam: Şimdi ben size ölüm tarihinizi bildiğimi söylesem, öğrenmek ister misiniz? Aslında felsefi bir soru bu, belki bazılarınız ister. Film çekerken giriş, gelişme, sonuç bölümleri olan bir senaryo vardır elinizde, bazen çekimin ilk günü en son sahneyi çektiğiniz bile olur. Bu iş o kadar farklı ki… Senaryonun elimize geldiği gün benim için, hepimiz için çok önemli bir gün.
George Martin’le konuşuyor musunuz arada? Karşılaşıyor musunuz?
Carise: Kırmızı halıda genellikle, galalarda. Sete gelmiyor hiç.
Liam: Bir kaç kere karşılaştım ben. “Kitapları okudun mu?” diye soruyor.
Liam daha önce canlandırdıklarınızdan farklı bir rol bu. Nasıl karar verdiniz dizide yer almaya?
Liam: Menajerim arayıp da ejderhalı bir dizide bir rol dediğinde, “Dur bakalım, ben bir iki hafta düşüneyim,” dedim hemen. “Ama HBO dizisi,” dedi, “Hmmmm, ok,” dedim. İlk sezon için konuştuk aslında önce. Ama zamanlama uymadı, sonra ikinci sezon için tekrar konuştuk. Senaryoyu okuyup ok dedikten sonra ilk sezonun dvd’lerini yolladılar bana. Laptop’ta izledim. Hep soruyorlar bu kadar popüler olacağını biliyor muydun diye. Kimse bilmiyordu. Biliyorum diyen varsa yalan söylüyordur. Ama HBO demek The Sopranos demek, The Wire demek, kaliteli bir iş olacağı belliydi tabii.
Nasıl olacak Melisandre’nin sonu acaba?
Clarisa: Umarım çok görkemli olur. Gerçi diziden kimse görkemsiz bir şekilde gitmiyor...
PILOU ASBEK ve GEMMA WHELAN (Euron Greyjoy ve Yara Greyjoy)
Gemma Whelan aslında bir komedyen, bir dramada ilk kez rol alıyor. Pilou Asbek de hayatımıza (en azından benimkine) Borgen dizisiyle girmişti. Sonra bir çok dizi ve filmde hayranlıkla izledim kendisini. En son geçen yıl yabancı film dalında Danimarka’nın Oscar adayı olan, bir kısmı da Türkiye’de çekilen A War’da rol almıştı. İkisi de çok eğlenceli ve rahat insanlar. Yalnız Gemma’nın yanında politik doğruculuğu bir an bile elden bırakmamak gerekiyor, aman diyim.
Borgen’dan sonra nasıl gidiyor Game of Thrones?
Pilou Asbek (Euron Greyjoy): Borgen’dan biraz farklı tabii ama bu da politik drama. Burada da iktidar için, kral olmak için savaşıyorlar. (Telaşla “Ya da kraliçe olmak için,” diye ekledi.)
İzliyor muydunuz diziyi?
Pilou: Sıkı izleyiciydim. Altıncı sezonda katıldım diziye ve sihri kayboldu haliyle. Beş yıldır heyecanla izliyorsun sonra bir bakıyorsun Daenerys gerçekte uçmuyor, ejderhalar yok, falan… Aslında tam da bu nedenle altıncı sezonu tamamıyla izlemedim, biraz mesafem olsun istedim. Ama Battle of the Bastards’ı youtube’da izledim.
Donald Trump’ı Euron’la çok karşılaştırıyorlar...
Pilou: Farkındayım hatta bir kere twitterda şöyle dedim: Birisi yalancı ve sahtekar bir piç, diğeri de Euron Greyjoy. Karşılaştırılabilir tabii ama biri kurgu bir karakter. Genelde gerçek karakterler daha şaşırtıcı oluyor. Donald Trump’ın başkan olacağı bir dizide çıksaydı karşımıza, hadi canım derdik..
Çok gemi sahneniz var, nasıl çekiliyor?
Gemma: Bir araba parkında yeşil fon önünde çektiğimiz için çok da zor olmuyor doğrusu. Tahtalardan yapılmış, şahane setlerimiz var. Gerçek görüntüsü vermek için ıslatılıyor hep, çok kaygan olabiliyor. Çok fena kaydım bir kere. Gemiyi sallayıp üstümüze su atarlarken biraz zorlanıyoruz ama güvende olmamız sağlanıyor tabii.
Karakterlerin popülaritesine göre hikaye değişiyor mu?
Pilou: David’in (Benioff) umurunda bile değil. Kim popüler kim değil, hiç takmıyor.
Game of Thrones’da kadınlar da erkekler kadar güçlü, Yara’nın diğer kadın karakterlerden farklı yanları hangileri?
Gemma: Güçlü kadınlar… çok zor soru.. çünkü hayatta bütün kadınlar güçlüdür. Cevap vermesi çok zor. Ne yapmak istedikleri, kim olmak istedikleri konusunda kafaları açık. Yara da onlarla aynı.
Pilou: Danimarka dizileri güçlü kadın karakterleriyle ünlüdür mesela. BBC gibi bir ana kanal olan DR’da en çok izlenen son dört dizinin ana karakterleri kadın. Kadınlar hem rol olarak hem de evde neyin izleneceğine karar verenler olarak etkili. Haberlerde izledim bu konuyu daha yeni.
Gemma: Bunun haber bile olmaması lazım, soru olarak da sorulmaması lazım.. Yanlış anlamayın, iyi ki sordunuz ama kimse bu dizide adamların hepsi güçlü diye bir soru sormuyor. Artık bu bir konu bile olmamalı.
Pilou: Ama adamlar birazcık daha güçlü… (Bu soruyu ben sormuştum, Gemma tatlı tatlı harcadı beni. Pilou da destek çıktı.)
Ünle aranız nasıl?
Pilou: Ün enteresan bir şey ama kimse bu işi ün için yapmaz. Kimileri için bonus, kimileri için de lanettir ün. Tabii bazılarının işi diğerlerinden çok daha zor. Game of Thrones’a gelince, dizi bu kadar çok sevildiği için kaldığın otelden sigara almaya çıksan kapıda bekleyip deli gibi bağıran binlerce kişi oluyor. Oyunculuk yapan herkesin başına gelsin istediği bir şeydir bu herhalde ama başına gelince de yok olmak istiyorsun.
Gemma: Bana hiç olmuyor ya…yani kimse bağırmıyor.
Yeni sezonun son tanıtımı da burada:
Game of Thrones'un yeni sezonu Amerika ile aynı anda saat 4.00’da Türkçe altyazı seçeneği ile her Pazartesi beIN CONNECT web ve mobil uygulamalarında; akşam 22:00’de ise Türkçe-İngilizce altyazı ve Türkçe dublaj seçeneği ile beIN SERIES SCI-FI’da yayınlanacak.