Yeni sezon fragmanı ilk yayınlandığında 24 saatte bütün sosyal medya platformlarında yaklaşık 67 milyon kez izlenmiş. Bu bir dünya rekoru demek. Bu, hiçbir dizi daha önce böyle beklenmedi demek. Bu pazar buluşuyoruz Game of Thrones’un yedinci sezonuyla. Geçen ay, hasreti biraz da olsa dindirmek için Londra’da bir kısım oyuncusuyla görüşmüş, ve (bu sayfadaki röportajın bir bölümünü) Hürriyet’te yayımlamıştık. Her şeyi konuştuk, tek bir konu tabuydu: Yedinci sezon. Ne biz bir şey sorabilirdik ne onlar bir şey anlatabilirlerdi. Peki niye? Liam Cunningham, nam-ı diğer Ser Davos öyle güzel anlattı ki, okursunuz aşağıda. Epey uğraştık, ufak tefek tüyolar aldık ama çok da önemi yok. Çünkü Game of Thrones hayranı olmak demek, varılacak yer kadar yolculuğu da sevmek demek. Zaten yolun da sonundayız artık.
SOPHIE TURNER'la başlayalım o zaman:
Sophie Turner tek başına geldi masaya. Sırf ona özel bir takım kağıtlar da imzaladık, özel hayatına girilmeyecek, şu zamandan önce yayımlanmayacak vs. maddeleri… Seçmelere ilk girdiğinde 12 yaşındaymış. 16 yaşına kadar annesi hep setteymiş. Şimdi 21 yaşında, bir sonraki sezonda olup olmayacağını henüz bilmiyoruz ama olsa da olmasa da Game of Thrones hayatından çıkacağı için çok üzgün.
Sansa yola çok masum başladı, şimdi geldiği yer çok farklı.
Hikayenin bu ayağını çok seviyorum. Bir ekstremden öbürüne gitti karakter. Naif, hassas, masum bir genç kızdan hiç beklenmedik bir şekilde güçlü bir lidere, ailesine yapılanlara karşı intikam hırsıyla dolu gerçekçi, zeki, yetenekli bir genç kadına dönüştü. Benim için de büyük bir oyunculuk tecrübesi oldu bu. Baştaki küçük kız değilim artık. Bu dizide çalışmak en büyük drama dersi aslında. Üçüncü ve dördüncü sezonlarda çok yorulmuştum, artık çalışamayacağımı düşünüyordum. Yedinci sezonu çekerken keşke beş sezon daha olsa diyordum ve olmadığını biliyor, çok üzülüyorum.
Sansa’ya veda etmeye başladınız mı?
Altıncı sezon başından beri kendimi hazırlamaya başladım aslında. Benim için sanki aileden birini kaybetmişim gibi olacak. Onunla birlikte büyüdüm ben. Onu oynarken kendimi daha güçlü, olduğumdan çok daha yüksek bir yerde hissediyordum. Bu hissi özleyeceğim. Ailemi, kardeşlerimin hepsini özleyeceğim aslında. Çok zor olacak. İlk işte çıtayı çok yükseğe koyduk, bundan sonraki işlerimin Game of Thrones ayarında olamayabileceği düşüncesi çok korkutucu.
Yeni bölüm senaryosu gelince neler hissediyorsunuz?
Sadece korku. Her sayfayı ölümüm burada mı diyerek çeviriyorsunuz bir kere. Başka bir projede çalışırken yeni senaryo geldiğinde benden nefret eder insanlar. İki saat bir yere kapanırım hemen. Sansa’nın büyüyüşünü görmek çok duygulandırıcıydı. Yalnız artık endişeliyim. En tepeye çıktı ya, buradan bir tek aşağı gidiş olabilir; kim bilir, belki de ölür bu sezon.
Bütün karakterlerin ortak korkusu “Acaba bu bölüm ölüyor muyum?” galiba.
Evet öyle. Ama biraz da yalancı çoban hikayesine döndü artık iş. David (Benioff) ve Dan (B. Weiss) habire sahte ölüm sahneleri yazıyorlar oyunculara. Artık ölüm sahnesi görünce, “Anlat, anlat heyecanlı oluyor,” diyerek inanmıyorum. Bazen de gerçek oluyor tabii bu sahneler. E-posta gelince senaryoyu en önce okuyup her şeyi öğrenen kişi olma yarışı var aramızda. Okumayanların yüreğini ağzına getiriyoruz “Ya, çok üzüldüm, ölüyorsun,” filan diye..
Sansa’nın Cersei’le ilişkileri başlarda daha farklıydı. Bu iki karakter birbirine artık daha çok benziyor Sansa büyüdükçe.
Cersei Sansa’da gençliğini görüyor bence.. İkisi de aşırı derecede aile odaklı ve ikisi de sevdikleri için her şeyi yapar. Sansa’nın Cersei’leştiğini görüyorum. Ailesine yöneltilen tehditler delirtiyor onu. Günün sonunda o da ne yapıyorsa bu nedenle yapıyor, sevdiklerini kaybetmekten korktuğu için. Ne pahasına olursa olsun koruyacak onları. Acımasız, sadist, şeytani bir katil olması gerekse bile. Eğlenceli olacak.
Son sezon dokuzuncu bölümdeki savaştan, Battle of Bastards’dan hemen sonra Sansa’nın John’a bakışını nasıl okumalıyız?
Littlefinger’ın bakışını da atlamayalım. Littflefinger “Demedim mi,” der gibi bakıyordu. Sansa da bunu kabul etmiş gibiydi. Jon Snow’u doğru planın bu olduğuna inandırmak için o kadar uğraştı ama Jon onu dinlemedi, sonunda Snow’u Sansa kurtardı. Şimdi Jon Snow Kuzeydeki Kral, bu konuyla ilgili Sansa’ya hiçbir şey demeden hem de. Sansa da kıymetinin bilinmediğini düşünüyor ve artık kime, neye sadakat duyacağını düşünmeye başladı.
Başınızdan çok korkunç şeyler geçti dizide, çekimler sırasında en rahatsız olduğunuz an hangisiydi?
Aslında çekimde çok rahatsızlık vereceği düşünülen bazı sahneler hiç de öyle olmuyor. Setteki herkes sizi rahat ettirecek şekilde çalışıyor. Tabii beşinci sezondaki tecavüz sahnesi rahatsız ediciydi, sonra mesela banyoda Sansa’nın çıplak olduğu sahnelerde çok rahatsız olacağımı düşünmüştüm ama bir tür vücut çorabı gibi bir şey giydirdiler, çok rahat ettim. Etrafınızda bu kadar deneyimli profesyoneller olunca genel olarak çok rahatsınız sette. Ağlama sahnelerinde daha rahattım da mutluluk sahnelerinde zorlandım biraz.
Nasıl oldu da dünyanın en çok izlenen, en çok beklenen dizisi oldu Game of Thrones?
John Bradley (Samwell Tarly): İnsanlar sıkıntılı dönemlerde dramaya sığınıyor. Çünkü aynı sıkıntıların daha önce de çekilmiş olduğunu görmek onların aşılabileceğini de görmek demek. Shakespeare’in bu kadar çok sahnelenmesinin nedenlerinden biri de bu. Trumplar, muhafazakarlar, Yüksek Serçeler, iktidarın şaşaasına kapılanlar hep vardı. Tarihe bakıp da karanlık dönemlerin atlatıldığını görmek iç rahatlatıyor.
Sophie Turner (Sansa Stark): Fantastik unsurlar ve insani unsurlar çok dengeli. Bir kaçış sağlayacak kadar fantastik ama insani ilişkileri göz ardı etmeyecek kadar da gerçekçi.
Liam Cunningham (Davos Seaworth): Herkesin ilgisini çekecek çok fazla hikaye var. Doğanın insanları nelere zorladığını görüyoruz mesela. Sonra iktidar denen uyuşturucunun makul sayılabilecek insanları, mesela Cercei’yi ne hale getirdiğini izliyoruz. Hikayenin manipülatif özelliği de harika. Arya, rol modeli olarak gösteriliyor; yahu kız seri katil, öldüreceklerinin listesi var. Melisandre’nin son sezonda 200 yaşının tüm yüküyle yalnız, yorgun bir yaşlı kadın olarak yatağa girip üzerine yorganı çektiği tüyler ürpertici sahneyi hatırlıyor musunuz? İşte bu epik diziyi insani bir hale getiren bu tür detaylar.
Geçen yıl yüzümüze baka baka “Jon Snow geri gelmeyecek,” diye yalan söyledikten sonra yine karşımıza gelmeniz cidden iyi cesaret.
Liam Cunningham.: Yalan söylemedik!
Carice van Houten (Melisandre): Geri geleceğini söylemedik sadece.
Liam Cunningham: Benim bir sihirbaz arkadaşım var, hep sorarım numaralarının sırrı ne diye. Der ki “Numaralarımın sırrını anlatmak bir perinin kanatlarını koparmaya benzer.” Çok haklı. Melisandre’nin Jon Snow’u geri getireceğini söylemek de aynı şey olurdu. Siz biliyor musunuz ki, Sophie Turner, sezon sonunda Kit Harington’a “Seni çok özleyeceğim,” diye ağlamaklı mektuplar yazdı. Kit, Sophie’yi 12 yaşından beri tanıyor, kardeş gibiler, kendini çok kötü hissetti ama ona bile söylemedi geri geleceğini. Sizin için üzülemeyeceğim doğrusu.
Sette olan biten hep mi böyle sır gibi saklanırdı yoksa artık sona gelindiği için mi böyle?
Daniel Portman (Podrick Payne): Son iki yıldır çok gizemliyiz.
Jacob Anderson (Grey Worm): Çünkü giderek artan bir merak var. İnsanlar gelecekte ne olacağını bilmek istiyor, tamam. Ama her şeyi ilk önce öğrenip, sonra başkalarının öğrenme zevkinin içine etmeye meraklı insanlar da çok… Bu güvenlik önlemleri biraz da böyle bir mecburiyetten alında.
Daniel Portman: Dizi, izleyicinin duygusal tepkilerini harekete geçirecek şekilde kurulmuş, sürprizler çok önemli. Bunların önceden söylenmesi dizinin yapısına doğrudan zarar veriyor.
Jacob Anderson: Sinemaya gittiğinizde filmin sonunu önceden bilmek ister misiniz?
Bu sezon 10 değil de yedi bölüm olacak diye üzülen hayranlara ne dersiniz?
John Bradley: Kazıklanmayacaksınız, yedi bölümde 10 bölümlük malzeme var. Malzeme olmadığından yedi bölüm çekmiş değiliz.
Pilou Asbek (Euron Greyjoy): Gelecek sezonun tamamı Battle of Bastards (altıncı sezon, dokuzuncu bölüm) gibi nefes kesici. 10 bölümü altı - yedi ayda çekerken, bu kez yedi bölümü aynı sürede çektik. Çıta çok yükseldi yani.
Liam Cunningham: Dizinin ritmi çok farklı bu sezon ve bu yedi bölüm olmasından kaynaklanmıyor. Son sezonda nerede kaldığımızı hatırlayın. Gece Kralı ve ordusu yolda, Daenerys yolda, ne olacağını tahmin etmek için çok fazla düşünmeye gerek yok aslında.
Bu dizi karmaşık yapısıyla televizyon izleyicisinin aslında ne kadar sofistike olduğunu kanıtlıyor mu sizce?
Liam Cunningham: Bu dizi kanıtlamıyor, televizyon izleyicisi hep öyleydi. Bence mesele şu: Artık film bütçeleri o kadar yüksek ki, sinemada yepyeni bakış açıları deneyerek risk alamaz haldeler, denenmiş formülleri uyguluyorlar hep. Bu nedenle de televizyonun altın çağını yaşıyoruz. Televizyoncular iyi hikayenin izleyici getireceğini farketti. Kuzey ülkelerinden gelen dizilere bakın. Yetişkinler için hikayeler isteniyor ekrana. Game of Thrones’un bu deli, ejderhalarla, cadılarla dolu çocuksu dünyası bile toplumun aynası aslında. Bu yüzden bu kadar büyük dizi.
NOTLAR, NOTLAR, NOTLAR:
* Hazırlanmakta olduğu duyurulan beş spin--off (yavru dizi) bütün oyuncuları heyecanlandırmış durumda. Liam Cunningham “Birinin adı Better Call Davos olacak” dedi. “Bunu yazın, mesaj gereken yerlere ulaşsın,” diye de ekledi.
* Herkes dizinin yaratıcıları David Benioff ve Dan B. Weiss’a hayran. Ve hemen her oyuncu diyaloglarının kendisi için özel olarak yazıldığını düşünüyor.
* Bu sezon daha az karakter olduğu için bütün oyuncuların daha çok rolü var, ezber işi zorlamış hepsini.
* Isaac Hempstead Wright (Bran Stark), Bran’in Hodor’u, ve kurdu kaybettikten sonra tek başına kaldığını, şimdiye kadar hiçbir planının olmadığını ama artık kaybettiklerini geri almak için savaşacağını söyledi. “Hodor geri gelecek dedikoduları doğru değil yani?” dedim, bir kahkaha attı “Ben söylemedim, sen söyledin,” dedi.
* Melisandre 200 yaşını geçeli olmuş biraz.
* Emilia Clarke (Deanerys Targaryen) dizi için sıfırdan uydurulan Valerianca, Dothrakice ve Yüksek Dothrakice dillerinin üçünü de bayağı ciddi şekilde konuşabiliyormuş. Bir şey söylesek o dillere çevirebilirmiş hemen.
* Aidan Gillen (Petyr ‘Littlefinger’ Baelish) dizi bitince setten hatıra olarak almak istediklerini şöyle sıraladı: “İlk sezondaki Valerian çeliğinden hançer, bülbül biçimindeki iğnelerim, bir de kalın bir kara pelerinim vardı, o.” Isaac Hempstead Wright da dizide eline alıp da hiç savuramadığı bir kılıç almak istermiş. Uzun giysileri de çok beğeniyormuş.
* Pilou Asbek, Euron Greyjoy’un kral olma biçiminin her yerde Trump’ın başkan oluşuyla karşılaştırıldığını söyledi. Gemma Whelan (Yara Greyjoy) da “Ben de Hillary mi oluyorum yani?” dedi.
* Gemma Whelan (Yara Greyjoy) Ed Sheeran'ın dizide olduğunu soru soran bir gazeteciden öğrendi, çığlığı bastı. Gerçekten hiç bilmiyormuş. Pilou Asbek de Elton John'un da rol alacağını söyleyerek dalga geçti hafiften.
* George R. R. Martin’den bahsederken Rory McGann (Sandor 'The Hound' Clegane) “Belki şu an benim ölümümü yazıyordur,” dedi geçti. Buradan yedinci sezonda ölmeyeceğini çıkarabiliriz sanırım.
* Uluslararası toplantılarda Türk dizisi övgüsü dinlemek artık vaka-ı adiyeden oldu, bu kez Türk olduğumu öğrenen Arjantinli gazeteci uzun uzun annesinin Onur’a nasıl aşık olduğunu, Onur’un reytingleri nasıl silip süpürdüğünü anlattı. Onur, Binbir Gece’nin Halit Ergenç’i. “Oooo, daha cihan padişahı Süleyman var, Binbaşı Cevdet var,” dedim kendisine.
* Bir de bunu anlatmazsam çatlardım. Kişisel, isterseniz okumayın diye sona bıraktım. Sabahın köründe, toplantının yapılacağı otelde buluştuk dünyanın her yerinden gelen gazeteciler olarak. Bütün günü geçireceğimiz odaya ilk görüşmeyi yapmak üzere girmeden önce çay alayım yanıma dedim ve bir iki dakika geç çıktım koridora. En uçta bir odanın kapısı açıktı, önü de kalabalıktı. Ben de girdim içeri. İnsan dolu dev bir süit, kocaman rahat koltuklar, açık büfede proseccolar, çikolatalı çilekler, belki kuş sütü de vardır tam bakamadım çünkü gözüme en rahat koltuğu kestirmekle meşguldüm. Ortalıkta Game of Thrones defterleri, İpucu’nun GoT versiyonu, oraya buraya açılıp bırakılmış haritalar, bir ihtişam, bir kıyamet. Nasıl şaşırdığımı anlatamam, çünkü böyle bir şaşaayı en son Harper’s Bazaar’ı çıkarırken New York’taki çok özel, tasarımcıların ofisinde filan yapılan defilelerde görmüştüm. Neymiş bu Game of Thrones derken gözüme kestirdiğim koltuğa biri oturdu. Yanına geçeyim beri dedim, herkes oturur da iyi bir yer bulamam diye. Gülümseyip konuşmaya başladık. Nerden geldiğini sordum, “I’m with Sophie dahling,” dedi. İçimden Sophie de kim derken Sophie Turner’ı gördüm. Sonra Pilou Asbek’i, John Bradley’i, Liam Cunningham’ı. Evet, ben oyuncuların odasına girmişim, girmekle kalmayıp bir de baş köşeye kurulup sohbete başlamışım. Sophie’nin ya makyajcısı, ya kuaförü olduğunu tahmin ettiğim arkadaş “Peki sen kimlesin?” dedi o sırada, “I’m with no one,” deyip çıktım. Toplantıların yapılacağı odayı buldum sonunda, tabii ki tam takır kuru bakırdı. İyi ki çay almışım yanıma.
İkinci sayfada devam ediyor yazı