Peki, belki, acaba: The Affair
Yazan: Yiğit Karaahmet
Dizisizlikten sardığım diziler var.
Bunlar düzenli takip ettiklerim kadar hayatımda yer etmiyor, üstlerinde fazla düşünmüyorum, muhtemelen de tüm ortamım içinde sadece ben izliyor olduğum için arkadaşlarımla kurabiye yiyip gıybetini de pek yapamıyorum (Ay işte Ekranella’yı aslında bu yüzden seviyorum. Çünkü ne olursa olsun, en saçmasından, en bilinmezine kadar aynı diziyi sizinle birlikte izleyen birileri daha var. İnsana kendini televizyon dünyasında yalnız hissettirmiyor. Zaten bu televizyon dünyasında asırlardır bir ben yalnızım bir de Bon Bon Funda).
İşte The Affair’de, bu dizi yoksunluğu dönemindeki keşiflerimden biri. Tesadüfen ilk bölümü yayınlanmıştı, oradan şöyle bir baktım. İlk iki bölümü ilginçti, tuhaf bir de polisiyesi var o yüzden devamına da takılı kaldım.
The Affair’i özetlemem gerekirse heteroseksüel saçmalığın 50 tonu diyebilirim kendisine.
Yazlığa çöken Türk ailesi
The Affair’in erkek tarafı Noah, ilk kitabını yayınlamış ve bu kitapla da ortalama bir ilgi görmüş bir yazar. Aynı zamanda da yazarlık dersleri de veriyor. Bir best seller ve süper zengin bir yazarın kızı olan karısıyla birlikte New York’ta yaşıyorlar ve dört çocukları var. Ve her yaz çocuklarını da alıp kadının babasının Hamptons’daki malikanesine gidip eve çöküp, dolaptaki her şeyi yiyip içip, bedava tatil yapıp bir de sürekli şikayet ediyorlar. (Buraları çok Türk zaten. Sanki Erdek’te dayımların yazlığı).
Hikayenin kadın tarafı Allison ise, bu tatil beldesinde garsonluk yapan bir kız. Hayatında elbette bir travması var, oğlu beş yaşındayken boğularak ölmüş. O günden beri de kendini toparlayamamış, at çiftliği işleten kalabalık bir aileye sahip kocasıyla sorunları var.
Noah’nın da ukala karısıyla sorunları var. Mesela her seks yapacakları zaman münasebetsiz dört çocuktan biri odaya geliyor ve Noah’nın ereksiyonu yarım kalıyor. Allison ise o kadar depresyonda ki sevişmek istemiyor ama kocası ilişkilerini düzeltmek için sürekli bir ilgi bir alaka, kadını iyice bunaltmış.
Sonra olaylar gelişiyor ve bu iki mutsuz hetero yatmaya başlıyor.
Ve diziye adını veren ‘affair’ başlıyor
Şu ana kadar anlattığım ve transit yolculuğunu bu noktaya kadar bağladığım her şey aslında işte bu kadar sıkıcı.
Çünkü Allah aşkına evli iki insanın affair’inden ne olur, elinizi vicdanınıza koyup doğruyu söyleyin?
Tanışırlar.
Önce bir ikileme düşerler ‘Ay ne hoş hımmm acaba versem mi?’ diye.
Sonra harika eşlerini aldatıp aldatmamanın vereceği huzursuzluğun derin vicdanına hapsolurlar bir süre.
Düşünürler, taşınırlar. Taşınırlar, düşünürler.
Sonra neyse, yatarlar.
Önlerinde iki yol vardır: Ya hali hazırda evli oldukları eşlerini boşayıp yola birlikte devam edip mutsuz olacaklar. Ya da eşlerini terk etmeyip aynı hayatlarına devam edip tekrar mutsuz olacaklar.
Hetero dramasını anlatmak için bu kelimeleri ardı ardına söylemeye devam etmek yeterli: Aynen, tekrar, acaba, öyle mi dersin, peki, belki, inş…
Altı yastıklı misyoner
O yüzden The Affair’de temelde bu kadar basit olan bir konuyu renklendirmek için çeşitli ucuz numaralara başvuruyorlar. Diziyi ikiye bölüp bir yarısını kadının diğerini de erkeğin gözünden anlatıyorlar. O yüzden bütün bu peki, belki, umarım, inşallah, acaba’nın bir de karesini izliyoruz. Araya bir cinayet sıkıştırdılar, en son işin içine gömülü kokain bile girdi ama hala kasıklarda ince bir kas sızısı.
The Affair’in seks sahneleri ise epey cüretkar. Daha doğrusu hetero cüretkarlığında diyelim. ‘Ben yönetmek istiyorum. Dur. Al. Ver’ gibi Berlin gay saunalarında ‘merhaba’ ile eş değer bir seksüel tonlamada birbirlerine hitap ediyorlar. Çok komikler bence. Tüm seks performansları uzun birer Nescafe reklamında gibi. Ya da misyoner pozisyonunun altı yastıklısı.
Ama gördüğünüz üzere bu saçmalık da bir başka tür bağımlılık biçimi. Tıpkı hetero seksi gibi. İşte galiba heteroseksüelliğin dünyada bu kadar yaygın olmasının sebebi de bu. O kadar üzücü olduğu noktalar var ki insan bir süre sonra karakterleri izlerken bir şefkat beslemeye başlıyor.
The Affair’de olaylar şu anda yasak ilişkinin diğer tarafındaki eşlerin durumu öğrenmesi aşamasına geldi. Yani sıralamada doğru ilerliyorlar. Aldatılan kadın üzüldü, boynuzlanan adam yıkıldı. Herkes ağladı. Herkes birbirine sarıldı.
Kuşlar uçtu ve sonbahar bitti. Ve dünyanın bir başka bilinmeyen köşesinde daha bir heteroseksüel çift daha ayrıldı, barıştı, öpüştü, vedalaştı.
Ve tüm bu yalnız heterolar için kış başladı.